Devlet-millet, anne-babalar, eğitimciler geçmişte olmadığı
kadar öğretime önem verdiğimiz bir süreci yaşıyoruz. Bu kadar bileşenlerin
istediği verimli bir eğitim ve öğretim maalesef ortaya çıkmamaktadır.
Bir yerde başarı-başarısızlık varsa suçu tek tarafa
yıkmaktan ziyade eğitim ve öğretimin içinde ve dışında tüm paydaşların az veya
çok bir etkisi/katkısı vardır. Başarının sahibi çoktur. Fakat başarısızlığın
sahipleneni maalesef yoktur. Toplum olarak başarısızlığa kılıf bulmada, gerekçe
hazırlamada ve suçlu bulmada yine üstümüze yoktur. Bu konuda hiçbir millet
elimize su dökemez. Mazeret bulma sadece o an için egomuzu tatmin etmeye
yöneliktir. Başkasını ikna ettik derken aslında kendimizi kandırıyoruz. Yukarıdan
aşağıya bir suçlama, aşağıdan yukarıya bir suçlamadır gidiyor maalesef. Keşke
suçlamayla birlikte başarı gelseydi gam yemezdim gerçekten. Suçladığımız
insanların onurlarıyla oynarız. Onuru incinen insandan hiçbir zaman verim
beklenemez. Suçlanan insan hata üstüne hata yapmaya başlar.
Toplumda yine bir furyadır gidiyor. Herkes bulunduğu yerde
kendisini bulunmaz Hint kumaşı sanıyor. Kendisini vazgeçilmez görüyor. Hep
başka meslek erbabını kötülüyor. Konuşmaya başlarken “Ne iş yapıyor ki” diye.
Ne demek istediğimi şu diyalog daha iyi anlatır sanırım: -Ne iş yapıyorsun?
-Öğretmenim. -Siz ne iş yaparsınız. -Pazarcıyım. Hiç sevmem öğretmenleri.
-Niçin? -Bir de polisleri. -Niye ki? -Ne yapıyorlar ki?! Görüldüğü gibi bir
pazarcı “ne iş yapıyorlar” diye sevmediği iki meslek grubunu aynı anda sayıyor.
Dinime küfreden bari Müslüman olsa. (Bu arada ben pazarcıları çok severim.)
90’lı yıllarda Konya’nın bir ilçesinde Kaymakam okul
müdürlerine bir toplantıda “Bu çocukları nasıl yetiştiriyorsunuz, şöyle
kötüler, böyle kötüler, davranışları iyi değil. Ben olsam şöyle yaparım, siz
eğitimciler tam olarak görevinizi yapmıyorsunuz,”sadedinde bir konuşma yapar.
Gel zaman git zaman bir genel lisenin, İngilizce öğretmenine ihtiyacı olur. Lise
müdürü Kaymakam’a giderek “Kaymakamım! İngilizce'm iyi, ihtiyaç olursa girerim
demiştiniz. Bizim okulda İngilizce derslerine girer misiniz?" Kaymakam
kabul eder, heyecanla derse girer girmez, sınıf "Hoşgeldiniz Keltoş Amca!
"diyerek Kaymakamı karşılar. Kaymakam dersi güç bela bitirir. Okul
müdürünün odasına gelerek “Bu çocuklar ne biçim çocuklar böyle yahu ” diye dert
yanar.
3 ay önce Bera Otelinde katıldığım bir istişare
toplantısında yetkili ağızdan biri “öğretmen kalitesini nasıl artırabiliriz”
diye bir soru sordu. Söz alarak kendisine şu cevabı verdim: ”Öğretmenler
kaliteli olmaya kaliteli. İş kalitenin ortaya çıkmasını
sağlamadadır. Bunun çözümü de eğitim ve öğretimde tam gün
eğitim yasasını getirmektedir. Öğretmenler halen
doktorların “tam gün yasası “ çıkmadan önceki pozisyonunu
yaşıyorlar. Tam gün yasası çıkmadan önce özellikle Devlet Hastanelerinden verim
alınamıyordu. Doktorların çoğunun özel muayenehaneleri vardı. Hastanelerde
yapılan muayenelere karşı hastalarımızda bir güvensizlik vardı. İlgi, alaka
yoktu. Tabir yerindeyse hepimiz hastanelerden kaçıp soluğu -parayı
bastırarak- özel muayenelerde veya özel hastanelerde alıyorduk. Ne zaman ki
“Tam Gün Yasası” çıktı. Özel muayeneler kapandı. Doktorlara 08.00—17.00
saatleri arasında hastanede bulunma zorunluluğu getirildi. Hastanelerimize
kalite geldi. Doktorlara güven geldi. Akabinde ilgi, alaka kendini
gösterdi. Hastaneler aynı hastaneler, doktorlar aynı doktorlar. Bugün kimse
özel hastane, özel muayene peşinde koşmuyor. Çünkü ihtiyaç olmaktan çıkarıldı.
Bunun için eğitimcilere de “Tam Gün Eğitim Yasası” gelmelidir.” dedim.
Öğretmenler fakültelerini bitirdikten sonra KPSS sınavına
girerek arkadaşlarını geride bırakarak yüksek puanla atanan kişilerdir.
Yetenekli olmaya yetenekliler. Bu kadar yetenekli insanın bulunduğu yerde
beklenen kalitenin ortaya çıkmamasının nedeni mutlaka araştırılmalıdır. Her
şeyden önce toplum olarak öğretmenlere bakış açımızı değiştirmemiz
gerekmektedir. İki söz vardır “ Marifet iltifata tabidir”, ”Müşterisiz met’a
zayidir” şeklinde. Şu bilinmeli ki herkes beklediğinin karşılığını alır.
Verdiğimiz değer kadar değer görürüz. KPSS sınavında atanacak kadar puan
almayan nice eğitimci geçmişte dershanelerde, özel okullarda çalışarak başarı
göstermişlerdir. KPSS’de iyi puan alıp atanan öğretmenler niçin başarı
gösteremiyor? Burada Rahmetli Recep YAZICIOĞLU’nun anlattığı bir fıkrayı
aktarmak istiyorum. Efsane Vali Konya’da özel bir holdingin gecesine konuşmacı
olarak çağrılmıştı. Sunucu Ümit AKTAN, ”Değerli devlet adamı ve siyasetçi olan
Recep YAZICIOĞLU’nu konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum” diye
kürsüye çağırdı.. Vali kürsüye gelerek mikrofonu eline aldı. ”Öncelikle ben
siyasetçi değilim. Devlet adamıyım. Devlet adamını da ben size bir fıkra ile anlatayım:
Günde 40 Kg süt veren bir ineğe devlet, ’ biz seni devlet üretim çiftliğine
alalım. İyi süt veriyorsun’ demiş. Devlet üretim çiftliğine geçen inek günde 4
Kg süt vermeye başlamış. Yetkililer, ’İnek ne oldu sana. 40 kilo sütten 4
kiloya düştün’ deyince inek, ’Ben kadrolu oldum artık’ demiş. Bu anekdotu
anlatınca sakın ola ki kastım sadece öğretmenler değildir. İş garantisi olan,
devlete sırtını dayadığı zaman işini yapsa da yapmasa da kadrolu olmaya devam
eden tüm kamuda çalışanlar akla gelir. İşini yapan tüm devlet görevlilerini
tenzih ederim. İstisnalar kaideyi bozmaz. Sepetteki çürükler iyilere sirayet
edip diğer sağlamları da hastalandırıyorsa devlette çalışan çürüklerdeki iş
garantisi olduğu müddetçe çürüklük diğerlerine de geçecektir. Ahiretin olacağına
inanan insanlar olarak biz ne yaparsak yapalım Allah Teala bize Cennet
garantisi verse hangimiz işimizi düzgün yaparız?
Veliler açısından olaya bakarsak hangimiz okullardan
bir verim bekliyoruz. Çocuğumuzda hafif bir ışık görmüşsek son sınıfta paraya
kıyıp özel okulların, temel liselerin yolunu tutmuyor muyuz?
Öğrenciler açısından olaya bakarsak, hangimiz
okullarda ders yapılmasını istiyoruz? Bir çok öğrenci tarafından en iyi
öğretmen dersini ders dışı işlerle geçiren, fazla sıkmayan öğretmen değil
midir? Öğretmen bir derste askerlik anılarını anlatsa, ders boyunca maç kritiği
yapsa, ders boyunca espri yapsa kaç öğrenci “hocam derse ne zaman geçeceğiz”
der. Ama aynı öğrenci dershane, etüt merkezi, kurs vb yerlerde aynı tip öğretmenle
karşılaşsa “hocam niye ders işlemiyoruz, biz boşu boşuna niye para veriyoruz”
demez mi? Milli Eğitimde çalışan bir çok öğretmen bir çok öğrencisinden
“hocam yav, ders işlemesek” dediğini duymuştur. Mevzuatta, ders
saatlerinde ,programda sık sık değişikliklerin yapılması da ayrı bir sorun
olarak düşünülebilir.
Verilen örneklerden anlaşılacağı gibi velisinden,
öğrencisine, öğretmeninden idarecisine, milli eğitimden iç ve dış paydaşlara
varıncaya kadar başarısızlıkta az veya çok payımız vardır. Amacım kimseyi
suçlamak değildir. Örnek verirken de tüm öğretmenleri, tüm veli ve öğrencileri
suçlama gibi niyetim asla yoktur. Ben bir durum tespiti yapmaya çalışıyorum.
Peki ne yapılmalı?
1.Milli Eğitim Bakanlığı açısından:
a-Haftalık ders
saatleri 25 saat olarak belirlenmelidir. Bazı dersler dönemlik olmalıdır.
b-Ders çeşitleri
azaltılmalıdır. Aynı branşın okutacağı dersler tek ders çatısı altında
birleştirilmelidir. Çatı dersin içerisinde farklı ders ayrı bir ünite olarak
yer almalıdır. (Örnek: Din Kültürü,Temel Dini Bilgiler ve Hz Muhammed’in Hayatı
isimli dersler Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin içerisinde ünite olarak
verilebilir.)
c-Kazanım sayısı
basitten zora, azdan çoğa doğru orantılı olmalıdır. Konular azaltılmalıdır.
d-Öğretmenin toplum
gözünde itibarını sarsacak söylemlerden yetkililer sakındırılmalı.
e-Fiziki şartlar
başta olmak üzere eğitim ve öğretim materyali imkanının olabileceği şekilde
kampus okullar açılmalıdır.
f-Ders
kitaplarını sahasında uzmanlaşmış, sahada çalışmış öğretmenler
hazırlamalı, ya da bunlardan görüş alınmalı. Öğretmen kendi kitabını,
materyalini zümre kararıyla kendisi seçebilmelidir. Ders kitapları maliyetine
öğrenciye ücretiyle verilmelidir. Fakir, ihtiyaç sahibi öğrencilerin eğitim ve
öğretim malzeme, materyal, giyim, kuşam ve ders kitabı devlet tarafından
karşılanmalıdır.
g-Her okulun mutlaka
bir bütçesi olmalıdır. Hazırlanan bütçe Ağustos 15’den itibaren okulların
hesabına düşmelidir.
h-Öğretim
programları hazırlanırken rehber öğretmen, psikolog, sosyolog ve sahada çalışan
öğretmenlerden mutlaka görüş ve dönüt alınmalıdır.
2.Öğretmen Açısından:
a- Tam gün eğitim yasası getirilmelidir. Yöneticiler
08.00-17.00, öğretmenler 08.30-16.30 saatleri arasında okulda görevinin başında
olmalıdır.
b.Ek ders karşılığı derse girme kaldırılmalıdır.
c-Taban maaş belirlenmeli. Objektif kriterlerle ölçülebilir
bir performans sistemiyle öğretmenin başarı durumuna göre maaşında artış
yapılmalıdır.
d-İlk atamanın dışındaki her türlü nakiller başarı durumuna
göre verilecek puanla olmalıdır.
e-İlk atamanın dışındaki her türlü nakil vb atamalar haziran
ayında bir defa yapılmalıdır. Öğretmen görev yerine en geç temmuz 15’de
başlamalıdır.
f-İlk atamalar ise Temmuz ayının son iş günü itibariyle
yapılmalıdır. Ataması yapılan öğretmen ağustos 15’de görevine başlamalıdır.
g-Eş durumu, sağlık vb özürler dikkate alınarak yapılan
atamalar sonucunda bir yerde göreve başlayan öğretmen 4 yıl aynı okulda görev
yapmalıdır.
h-İstenen başarı durumunu yakalayamayan öğretmen ilk yılın
sonunda bir başka okula görev yeri değiştirilmeli. İkinci yerinde de başarı
kriterini yakalayamayan öğretmen hizmet içi eğitime alınmalı. Tekrar başarı
gelmediği takdirde bir alt birimde görev verilmelidir. (İstenen başarı
gelmediği takdirde maaşında artış yapılmayabilir.)
I-Öğretmenin yaz tatili 1,5 ay ile sınırlandırılmalı. 1 temmuz
ile 15 ağustos arası olmalıdır.
i-Ağustos’un 15’inde görev yerinde olan öğretmen bir
hafta önceki yılı değerlendirmeli. 2.haftada ise yeni öğretim yılının
planlamasını yapmalıdır. Zümre, yıllık plan vb planlar bu hafta içerisinde
hazırlanmalıdır. Ağustos 15’de öğretmenin gireceği ders yükü ve sınıflar belli
olmalıdır.
j-Öğretmenin ölümcül hastalık dışında yapacağı
devamsızlıktan dolayı maaşından her gün için 1/30 kesinti yapılmalıdır.
k-Devletin her sınıf seviyesinde belirlediği kazanımlara
göre öğretmen ders materyalini kendisi seçmelidir.
l-Öğretmenin yapacağı planlama merkezi sistemin yapacağı
sınava kadar olmalıdır. Sınav bitiminden diğer sınava kadar yeni planlama
yapmalıdır.
m-Okul dersi dışında öğretmenin bir başka işle uğraşmasının
önüne geçilmelidir. Öğretmen hafta sonu, hafta içi ders bitimi ders vermesi,
dershane, etüt merkezlerinde çalışması, özel ders vermesi caydırıcı
yaptırımlarla çözülmelidir.
n-Her bir öğretmenin okulda zümre yapabileceği, öğrencisine
rehberlik yapabileceği ayrı bir odası olmalıdır.
o-Teori olarak verilen dersin mutlaka pratiğinin uygun
ortamlarda yapılabilmesi için imkanların ortaya çıkarılması sağlanmalıdır.
ö-Öğretmenlik hedefinden uzak, heyecanı kalmamış
öğretmenler eğitim dışında değerlendirilmelidir.
p-Öğretmen sınav yapmamalıdır. Merkezi sistem sınav
sonuçlarına göre öğretmen değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır.
3.Öğrenci açısından:
a- İlkokul kısmında
oyun ağırlıklı bir öğretim programı uygulanmalıdır.
b-4 yıl boyunca
okuma, yazma ve basit Matematik işlemi öğretilmelidir.
c-Davranışa önem
verilmelidir. Öğrenciye 4 yıl boyunca temizlik, giyim, kuşam, oturma, oynama,
oyun kurma, liderlik özelliği, becerileri vb. yanında doğruluk, dürüstlük,
paylaşma, birlikte oynama ve yaşama, yerlere kağıt atmama, devlet malına zarar
vermeme vb özellikleri kazandırma esas olmalıdır.
d-Öğrencileri daha
ilk yılda ödev vererek başka sınıflarla yarıştırarak okumaya geçirmeye çalışan
öğretmenler için mutlaka tedbir alınmalıdır.
e-Kayıt alanına göre
bir ortaokula kayıt olan 5.sınıf öğrencileri haziran ayının son haftası
seviye belirleme sınavına alınarak her okulun her şubenin dersler bazında
puan/net ortalaması,taban puanı belirlenmeli. O sınıfın dersine giren
öğretmen sınıfın seviye ve hazır bulunuşluk durumuna göre hazırladığı
yıllık/dönemlik plana göre çalışma planı yapmalı. Sene başında yapılan seviye
belirleme sınavı temel olmak üzere eğitim ve öğretimin içerisinde öğrenci
6 dersten merkezi sınava alınmalı. (kasım-ocak, nisan,-haziran ayları olmak
üzere yılda 4 defa merkezi sınav yapılır. Yıl sonunda seviye tespit sınavına
göre başarı çıtasını yükselten branş öğretmeninin maaşı yükseltilmelidir.
Seviyesi aynı kalan dersin öğretmenine o okulda bir öğretim yılı daha şans
verilmeli, maaşı aynı kalmalı, seviyeyi koruyamayan öğretmenin görev yeri bir
başka okula değiştirilmeli. Sene başında 1, sene içerisinde her dönemde 2’şer
defa olmak üzere yılda 4 defa yapılan sınav öğrencinin 4 yılının aritmetik
ortalaması olmalı. Bu puan öğrencinin lise’ye yerleşmesi için temel alınmalı.
Puan ortalamasına göre bir liseye kayıt yaptıran öğrenci sene başında yapılacak
olan seviye belirleme sınavı ile okulun/sınıfın puan/net durumu tıpkı
ortaokuldaki gibi yapılmalı. Merkezi olarak yapılan sınavların aritmetik
ortalaması ile öğrencinin üniversite tercihi yapabilmesine imkan verilmeli.
f-Teog sınavında
sorumlu tutulan 6, YGS ve LYS’de sorumlu tutulan derslerin sınavları merkezi
olarak yapılırken diğer geriye kalan dersler puanla değerlendirilmeyip
başarılı/başarısız kriteri getirilmelidir.
g-25 saati
geçmeyecek şekilde hazırlanan haftalık ders programı günlük sabahleyin 5 saat
işlenecek şekilde öğrenci 09.00-13.00 arası ders işlemeli. Diğer dersler
öğleden sonra 14.00-16.00 saatleri arasında olmalıdır. Öğleden sonraki zaman
diliminde öğrenciye ilave ders, etüt, etkinlik, ödev yapma/yaptırmanın yanında
Resim, Müzik, Beden Eğitimi, Teknoloji Tasarım, Kur’an-ı Kerim vb dersler
işlenmelidir.
h-Ortaokuldan
itibaren eğitimin her kademesinde kalma/eleme usulü mutlaka getirilmelidir.
Kalan öğrencinin devlete maliyeti gibi rakamlar öne çıkarılmamalıdır. Kalan
öğrenciyi cezalandırmadan ziyade geçen iyi öğrencileri kurtarmak gerekmektedir.
I- Ortaokulu bitiren öğrencilerden 5-8.sınıf ortalaması 50
puanın altında kalan öğrencilerin açık lisede okuma dışında bir
seçeneğinin olmaması.
i-Örgün eğitimde başarı kriterini yakalayamayan öğrencinin
açık liseye kaydırılması.
j- Belirli bir sınıf okunduktan sonra hedefi olmayan
öğrencilerin öğrenim hayatına örgün eğitimin dışında açık lise, çıraklık eğitim
vb. yerlerde devamının sağlanması.
k-Okul dersinin
dışında öğrencinin dershane, etüt, özel ders, takviye kurs vb yerlerde ilave
ders almasının önüne geçilmesi.
4.Veli açısından:
a-Veliler “Benim
çocuğum aslında çok zeki, ama çalışmıyor”, “Okul iyi değil”, öğretmende iş yok”
övünme/yerinmesinden vazgeçmelidir.
b-Her veli çocuğunun
kabiliyet ve yeteneğini öğrenmekle işe başlamalıdır.
c-Okul/öğretmene
güven duymalıdır.
d-Çocuğunun takibini
yapmalıdır.
e- Çocuğuna karşı
okul ve öğretmenin disiplinsizlik/ödev yapmama/dersin ahengini bozma konusunda
okul paydaşlarıyla koordineli çalışmalı. Tedbir amaçlı yaptırımlarda veli
okul/öğretmene destek vermeli.
g-Davet edildiği
zaman okula gelmeyen, toplantılara katılmayan velilere karşı maddi açıdan
cezayı müeyyide uygulanmalı.
h-Okul ve öğretmenin
her istediği konuda okul idaresine destek olan ve çocuğuna sahip çıkan
veli okula ve öğretmene hesap sorabilmeli.
Görüldüğü gibi MEB
açısından, öğretmen açısından, Öğrenci ve veli açısından yapılması gerekenlerin
bir kısmını yukarıda sıraladık. Getirilen önerilerde aksayan yönler olabileceği
gibi pedagojik olmayan öneriler de olabilir. Tartışmaya açık önerilerdir.
Bu önerilerden daha farklı, güzel, orijinal öneriler de olabilir. Hepimizin
ortak görüşü eğitimde sıkıntıların olduğudur. Amacımız kimseyi ya da belirli
bir kesimi suçlamak değildir. İşin garibi Milli Eğitim’inden, okulundan,
velisinden, öğretmenine ve öğrencisine kadar herkes eğitim konusunda samimi
çaba içerisindedirler. Fakat bunca iyi niyetten iyi bir eğitim çıkmamaktadır.
Tüm okulun iç ve dış
paydaşları olarak birbirimizi suçlamadan taşın altına elimizi koymalıyız.
Hep beraber özgür akıl sahibi, öz güven sahibi, gelecekten umudunu kesmemiş
nesiller yetiştirmek ortak çabamız olmalıdır. 03/11/2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder