2 Aralık 2015 Çarşamba

Milli Meselemiz: Eğitim


Devlet-millet, anne-babalar, eğitimciler geçmişte olmadığı kadar öğretime önem verdiğimiz bir süreci yaşıyoruz. Bu kadar bileşenlerin istediği verimli bir eğitim ve öğretim maalesef ortaya çıkmamaktadır. 
            
Bir yerde başarı-başarısızlık varsa suçu tek tarafa yıkmaktan ziyade eğitim ve öğretimin içinde ve dışında tüm paydaşların az veya çok bir etkisi/katkısı vardır. Başarının sahibi çoktur. Fakat başarısızlığın sahipleneni maalesef yoktur. Toplum olarak başarısızlığa kılıf bulmada, gerekçe hazırlamada ve suçlu bulmada yine üstümüze yoktur. Bu konuda hiçbir millet elimize su dökemez. Mazeret bulma sadece o an için egomuzu tatmin etmeye yöneliktir. Başkasını ikna ettik derken aslında kendimizi kandırıyoruz. Yukarıdan aşağıya bir suçlama, aşağıdan yukarıya bir suçlamadır gidiyor maalesef. Keşke suçlamayla birlikte başarı gelseydi gam yemezdim gerçekten. Suçladığımız insanların onurlarıyla oynarız. Onuru incinen insandan hiçbir zaman verim beklenemez. Suçlanan insan hata üstüne hata yapmaya başlar.    
        
Toplumda yine bir furyadır gidiyor. Herkes bulunduğu yerde kendisini bulunmaz Hint kumaşı sanıyor. Kendisini vazgeçilmez görüyor. Hep başka meslek erbabını kötülüyor. Konuşmaya başlarken “Ne iş yapıyor ki” diye. Ne demek istediğimi şu diyalog daha iyi anlatır sanırım: -Ne iş yapıyorsun? -Öğretmenim. -Siz ne iş yaparsınız. -Pazarcıyım. Hiç sevmem öğretmenleri. -Niçin? -Bir de polisleri. -Niye ki? -Ne yapıyorlar ki?! Görüldüğü gibi bir pazarcı “ne iş yapıyorlar” diye sevmediği iki meslek grubunu aynı anda sayıyor. Dinime küfreden bari Müslüman olsa. (Bu arada ben pazarcıları çok severim.)

 90’lı yıllarda Konya’nın bir ilçesinde Kaymakam okul müdürlerine bir toplantıda “Bu çocukları nasıl yetiştiriyorsunuz, şöyle kötüler, böyle kötüler, davranışları iyi değil. Ben olsam şöyle yaparım, siz eğitimciler tam olarak görevinizi yapmıyorsunuz,”sadedinde bir konuşma yapar. Gel zaman git zaman bir genel lisenin, İngilizce öğretmenine ihtiyacı olur. Lise müdürü Kaymakam’a giderek “Kaymakamım! İngilizce'm iyi, ihtiyaç olursa girerim demiştiniz. Bizim okulda İngilizce derslerine girer misiniz?" Kaymakam kabul eder, heyecanla derse girer girmez, sınıf "Hoşgeldiniz Keltoş Amca! "diyerek Kaymakamı karşılar. Kaymakam dersi güç bela bitirir. Okul müdürünün odasına gelerek “Bu çocuklar ne biçim çocuklar böyle yahu ” diye dert yanar.        
    
3 ay önce Bera Otelinde katıldığım bir istişare toplantısında yetkili ağızdan biri “öğretmen kalitesini nasıl artırabiliriz” diye bir soru sordu. Söz alarak kendisine şu cevabı verdim: ”Öğretmenler     kaliteli olmaya kaliteli. İş kalitenin ortaya çıkmasını      sağlamadadır. Bunun çözümü de eğitim ve öğretimde tam gün     eğitim yasasını       getirmektedir. Öğretmenler halen      doktorların “tam gün yasası “ çıkmadan önceki pozisyonunu yaşıyorlar. Tam gün yasası çıkmadan önce özellikle Devlet Hastanelerinden verim alınamıyordu. Doktorların çoğunun özel muayenehaneleri vardı. Hastanelerde yapılan muayenelere karşı hastalarımızda bir güvensizlik vardı. İlgi, alaka yoktu. Tabir yerindeyse hepimiz hastanelerden kaçıp  soluğu -parayı bastırarak- özel muayenelerde veya özel hastanelerde alıyorduk. Ne zaman ki “Tam Gün Yasası” çıktı. Özel muayeneler kapandı. Doktorlara 08.00—17.00 saatleri arasında hastanede bulunma zorunluluğu getirildi. Hastanelerimize kalite geldi. Doktorlara güven geldi. Akabinde ilgi, alaka  kendini gösterdi. Hastaneler aynı hastaneler, doktorlar aynı doktorlar. Bugün kimse özel hastane, özel muayene peşinde koşmuyor. Çünkü ihtiyaç olmaktan çıkarıldı. Bunun için eğitimcilere de “Tam Gün Eğitim Yasası” gelmelidir.” dedim.  
Öğretmenler fakültelerini bitirdikten sonra KPSS sınavına girerek arkadaşlarını geride bırakarak yüksek puanla atanan kişilerdir. Yetenekli olmaya yetenekliler. Bu kadar yetenekli insanın bulunduğu yerde beklenen kalitenin ortaya çıkmamasının nedeni mutlaka araştırılmalıdır. Her şeyden önce toplum olarak öğretmenlere bakış açımızı değiştirmemiz gerekmektedir. İki söz vardır “ Marifet iltifata tabidir”, ”Müşterisiz met’a zayidir” şeklinde. Şu bilinmeli ki herkes beklediğinin karşılığını alır. Verdiğimiz değer kadar değer görürüz. KPSS sınavında atanacak kadar puan almayan nice eğitimci geçmişte dershanelerde, özel okullarda çalışarak başarı göstermişlerdir. KPSS’de iyi puan alıp atanan öğretmenler niçin başarı gösteremiyor? Burada Rahmetli Recep YAZICIOĞLU’nun anlattığı bir fıkrayı aktarmak istiyorum. Efsane Vali Konya’da özel bir holdingin gecesine konuşmacı olarak çağrılmıştı. Sunucu Ümit AKTAN, ”Değerli devlet adamı ve siyasetçi olan Recep YAZICIOĞLU’nu konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum” diye kürsüye çağırdı.. Vali kürsüye gelerek mikrofonu eline aldı. ”Öncelikle ben siyasetçi değilim. Devlet adamıyım. Devlet adamını da ben size bir fıkra ile anlatayım: Günde 40 Kg süt veren bir ineğe devlet, ’ biz seni devlet üretim çiftliğine alalım. İyi süt veriyorsun’ demiş. Devlet üretim çiftliğine geçen inek günde 4 Kg süt vermeye başlamış. Yetkililer, ’İnek ne oldu sana. 40 kilo sütten 4 kiloya düştün’ deyince inek, ’Ben kadrolu oldum artık’ demiş. Bu anekdotu anlatınca sakın ola ki kastım sadece öğretmenler değildir. İş garantisi olan, devlete sırtını dayadığı zaman işini yapsa da yapmasa da kadrolu olmaya devam eden tüm kamuda çalışanlar akla gelir. İşini yapan tüm devlet görevlilerini tenzih ederim. İstisnalar kaideyi bozmaz. Sepetteki çürükler iyilere sirayet edip diğer sağlamları da hastalandırıyorsa devlette çalışan çürüklerdeki iş garantisi olduğu müddetçe çürüklük diğerlerine de geçecektir. Ahiretin olacağına inanan insanlar olarak biz ne yaparsak yapalım Allah Teala bize Cennet garantisi verse  hangimiz işimizi düzgün yaparız?     
     
Veliler  açısından olaya bakarsak hangimiz okullardan bir verim bekliyoruz. Çocuğumuzda hafif bir ışık görmüşsek son sınıfta paraya kıyıp özel okulların, temel liselerin yolunu tutmuyor muyuz?            Öğrenciler açısından olaya bakarsak, hangimiz okullarda ders yapılmasını istiyoruz? Bir çok öğrenci tarafından en iyi öğretmen dersini ders dışı işlerle geçiren, fazla sıkmayan öğretmen değil midir? Öğretmen bir derste askerlik anılarını anlatsa, ders boyunca maç kritiği yapsa, ders boyunca espri yapsa kaç öğrenci “hocam derse ne zaman geçeceğiz” der. Ama aynı öğrenci dershane, etüt merkezi, kurs vb yerlerde aynı tip öğretmenle karşılaşsa “hocam niye ders işlemiyoruz, biz boşu boşuna niye para veriyoruz” demez mi? Milli Eğitimde çalışan bir çok öğretmen bir çok öğrencisinden  “hocam yav, ders işlemesek” dediğini duymuştur. Mevzuatta, ders saatlerinde ,programda sık sık değişikliklerin yapılması da ayrı bir sorun olarak düşünülebilir.   
     
Verilen örneklerden anlaşılacağı gibi  velisinden, öğrencisine, öğretmeninden idarecisine, milli eğitimden iç ve dış paydaşlara varıncaya kadar başarısızlıkta az veya çok payımız vardır. Amacım kimseyi suçlamak değildir. Örnek verirken de tüm öğretmenleri, tüm veli ve öğrencileri suçlama gibi niyetim asla yoktur. Ben bir durum tespiti yapmaya çalışıyorum.

Peki ne yapılmalı?
1.Milli Eğitim Bakanlığı açısından:
 a-Haftalık ders saatleri 25 saat olarak belirlenmelidir. Bazı dersler dönemlik olmalıdır.
 b-Ders çeşitleri azaltılmalıdır. Aynı branşın okutacağı dersler tek ders çatısı altında birleştirilmelidir. Çatı dersin içerisinde farklı ders ayrı bir ünite olarak yer almalıdır. (Örnek: Din Kültürü,Temel Dini Bilgiler ve Hz Muhammed’in Hayatı isimli dersler Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin içerisinde ünite olarak verilebilir.)
 c-Kazanım sayısı basitten zora, azdan çoğa doğru orantılı olmalıdır. Konular azaltılmalıdır.
 d-Öğretmenin toplum gözünde itibarını sarsacak söylemlerden yetkililer sakındırılmalı.
 e-Fiziki şartlar başta olmak üzere eğitim ve öğretim materyali imkanının olabileceği şekilde kampus okullar açılmalıdır.
 f-Ders  kitaplarını sahasında uzmanlaşmış, sahada çalışmış öğretmenler hazırlamalı, ya da bunlardan görüş alınmalı. Öğretmen kendi kitabını, materyalini zümre kararıyla kendisi seçebilmelidir. Ders kitapları maliyetine öğrenciye ücretiyle verilmelidir. Fakir, ihtiyaç sahibi öğrencilerin eğitim ve öğretim malzeme, materyal, giyim, kuşam ve ders kitabı devlet tarafından karşılanmalıdır.
 g-Her okulun mutlaka bir bütçesi olmalıdır. Hazırlanan bütçe Ağustos 15’den itibaren okulların hesabına düşmelidir.
 h-Öğretim programları hazırlanırken rehber öğretmen, psikolog, sosyolog ve sahada çalışan öğretmenlerden mutlaka görüş ve dönüt alınmalıdır.
2.Öğretmen Açısından:
a- Tam gün eğitim yasası getirilmelidir. Yöneticiler 08.00-17.00, öğretmenler 08.30-16.30 saatleri arasında okulda görevinin başında olmalıdır.              
b.Ek ders karşılığı derse girme kaldırılmalıdır.
c-Taban maaş belirlenmeli. Objektif kriterlerle ölçülebilir bir performans sistemiyle öğretmenin başarı durumuna göre maaşında artış yapılmalıdır.
d-İlk atamanın dışındaki her türlü nakiller başarı durumuna göre verilecek puanla olmalıdır.
e-İlk atamanın dışındaki her türlü nakil vb atamalar haziran ayında bir defa yapılmalıdır. Öğretmen görev yerine en geç temmuz 15’de başlamalıdır.
f-İlk atamalar ise Temmuz ayının son iş günü itibariyle yapılmalıdır. Ataması yapılan öğretmen ağustos 15’de görevine başlamalıdır.
g-Eş durumu, sağlık vb özürler dikkate alınarak yapılan atamalar sonucunda bir yerde göreve başlayan öğretmen 4 yıl aynı okulda görev yapmalıdır.
h-İstenen başarı durumunu yakalayamayan öğretmen ilk yılın sonunda bir başka okula görev yeri değiştirilmeli. İkinci yerinde de başarı kriterini yakalayamayan öğretmen hizmet içi eğitime alınmalı. Tekrar başarı gelmediği takdirde bir alt birimde görev verilmelidir. (İstenen başarı gelmediği takdirde maaşında artış yapılmayabilir.)
I-Öğretmenin yaz tatili 1,5 ay ile sınırlandırılmalı. 1 temmuz ile 15 ağustos  arası olmalıdır.
i-Ağustos’un 15’inde  görev yerinde olan öğretmen bir hafta önceki yılı değerlendirmeli. 2.haftada ise yeni öğretim yılının planlamasını yapmalıdır. Zümre, yıllık plan vb planlar bu hafta içerisinde hazırlanmalıdır. Ağustos 15’de öğretmenin gireceği ders yükü ve sınıflar belli olmalıdır.
j-Öğretmenin ölümcül hastalık dışında yapacağı devamsızlıktan dolayı maaşından her gün için 1/30 kesinti yapılmalıdır.
k-Devletin her sınıf seviyesinde belirlediği kazanımlara göre öğretmen ders materyalini kendisi seçmelidir.
l-Öğretmenin yapacağı planlama merkezi sistemin yapacağı sınava kadar olmalıdır. Sınav bitiminden diğer sınava kadar yeni planlama yapmalıdır.
m-Okul dersi dışında öğretmenin bir başka işle uğraşmasının önüne geçilmelidir. Öğretmen hafta sonu, hafta içi ders bitimi ders vermesi, dershane, etüt merkezlerinde çalışması, özel ders vermesi caydırıcı yaptırımlarla çözülmelidir.
n-Her bir öğretmenin okulda zümre yapabileceği, öğrencisine rehberlik yapabileceği ayrı bir odası olmalıdır.
o-Teori olarak verilen dersin mutlaka pratiğinin uygun ortamlarda yapılabilmesi için imkanların ortaya çıkarılması sağlanmalıdır.
ö-Öğretmenlik hedefinden uzak, heyecanı kalmamış öğretmenler eğitim dışında değerlendirilmelidir.
p-Öğretmen sınav yapmamalıdır. Merkezi sistem sınav sonuçlarına göre öğretmen değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır.
3.Öğrenci açısından:
 a- İlkokul kısmında oyun ağırlıklı bir öğretim programı uygulanmalıdır.
 b-4 yıl boyunca okuma, yazma ve basit Matematik işlemi öğretilmelidir.
 c-Davranışa önem verilmelidir. Öğrenciye 4 yıl boyunca temizlik, giyim, kuşam, oturma, oynama, oyun kurma, liderlik özelliği, becerileri vb. yanında doğruluk, dürüstlük, paylaşma, birlikte oynama ve yaşama, yerlere kağıt atmama, devlet malına zarar vermeme vb özellikleri kazandırma esas olmalıdır.
 d-Öğrencileri daha ilk yılda ödev vererek başka sınıflarla yarıştırarak okumaya geçirmeye çalışan öğretmenler için mutlaka tedbir alınmalıdır.
 e-Kayıt alanına göre bir ortaokula kayıt olan  5.sınıf öğrencileri haziran ayının son haftası seviye belirleme sınavına alınarak her okulun her şubenin  dersler bazında puan/net ortalaması,taban puanı  belirlenmeli. O sınıfın dersine giren öğretmen sınıfın seviye ve hazır bulunuşluk durumuna göre hazırladığı yıllık/dönemlik plana göre çalışma planı yapmalı. Sene başında yapılan seviye belirleme sınavı temel olmak üzere  eğitim ve öğretimin içerisinde öğrenci 6 dersten merkezi sınava alınmalı. (kasım-ocak, nisan,-haziran ayları olmak üzere yılda 4 defa merkezi sınav yapılır. Yıl sonunda seviye tespit sınavına göre başarı çıtasını yükselten branş öğretmeninin maaşı yükseltilmelidir. Seviyesi aynı kalan dersin öğretmenine o okulda bir öğretim yılı daha şans verilmeli, maaşı aynı kalmalı, seviyeyi koruyamayan öğretmenin görev yeri bir başka okula değiştirilmeli. Sene başında 1, sene içerisinde her dönemde 2’şer defa olmak üzere yılda 4 defa yapılan sınav öğrencinin 4 yılının aritmetik ortalaması olmalı. Bu puan öğrencinin lise’ye yerleşmesi için temel alınmalı. Puan ortalamasına göre bir liseye kayıt yaptıran öğrenci sene başında yapılacak olan seviye belirleme sınavı ile okulun/sınıfın puan/net durumu tıpkı ortaokuldaki gibi yapılmalı. Merkezi olarak yapılan sınavların aritmetik ortalaması ile öğrencinin üniversite tercihi yapabilmesine imkan verilmeli.
 f-Teog sınavında sorumlu tutulan 6, YGS ve LYS’de sorumlu tutulan derslerin sınavları merkezi olarak yapılırken diğer geriye kalan dersler puanla değerlendirilmeyip başarılı/başarısız kriteri getirilmelidir.
 g-25 saati geçmeyecek şekilde hazırlanan haftalık ders programı günlük sabahleyin 5 saat işlenecek şekilde öğrenci 09.00-13.00 arası ders işlemeli. Diğer dersler öğleden sonra 14.00-16.00 saatleri arasında olmalıdır. Öğleden sonraki zaman diliminde öğrenciye ilave ders, etüt, etkinlik, ödev yapma/yaptırmanın yanında Resim, Müzik, Beden Eğitimi, Teknoloji Tasarım, Kur’an-ı Kerim vb dersler işlenmelidir.
 h-Ortaokuldan itibaren eğitimin her kademesinde kalma/eleme usulü mutlaka getirilmelidir. Kalan öğrencinin devlete maliyeti gibi rakamlar öne çıkarılmamalıdır. Kalan öğrenciyi cezalandırmadan ziyade geçen iyi öğrencileri kurtarmak gerekmektedir.
I- Ortaokulu bitiren öğrencilerden 5-8.sınıf ortalaması 50 puanın altında kalan öğrencilerin açık lisede okuma dışında  bir seçeneğinin olmaması.
i-Örgün eğitimde başarı kriterini yakalayamayan öğrencinin açık liseye kaydırılması.
j- Belirli bir sınıf  okunduktan sonra hedefi olmayan öğrencilerin öğrenim hayatına örgün eğitimin dışında açık lise, çıraklık eğitim vb. yerlerde devamının sağlanması.
 k-Okul dersinin dışında öğrencinin dershane, etüt, özel ders, takviye kurs vb yerlerde ilave ders almasının önüne geçilmesi.
4.Veli açısından:
 a-Veliler “Benim çocuğum aslında çok zeki, ama çalışmıyor”, “Okul iyi değil”, öğretmende iş yok” övünme/yerinmesinden vazgeçmelidir.
 b-Her veli çocuğunun kabiliyet ve yeteneğini öğrenmekle işe başlamalıdır.
 c-Okul/öğretmene güven duymalıdır.
 d-Çocuğunun takibini yapmalıdır.
 e- Çocuğuna karşı okul ve öğretmenin disiplinsizlik/ödev yapmama/dersin ahengini bozma konusunda okul paydaşlarıyla koordineli çalışmalı. Tedbir amaçlı yaptırımlarda veli okul/öğretmene destek vermeli.
 g-Davet edildiği zaman okula gelmeyen, toplantılara katılmayan velilere karşı maddi açıdan cezayı müeyyide uygulanmalı.
 h-Okul ve öğretmenin her istediği konuda okul idaresine destek olan  ve çocuğuna sahip çıkan veli okula ve öğretmene hesap sorabilmeli.
 Görüldüğü gibi MEB açısından, öğretmen açısından, Öğrenci ve veli açısından yapılması gerekenlerin bir kısmını yukarıda sıraladık. Getirilen önerilerde aksayan yönler olabileceği gibi pedagojik  olmayan öneriler de olabilir. Tartışmaya açık önerilerdir. Bu önerilerden daha farklı, güzel, orijinal öneriler de olabilir. Hepimizin ortak görüşü eğitimde sıkıntıların olduğudur. Amacımız kimseyi ya da belirli bir kesimi suçlamak değildir. İşin garibi Milli Eğitim’inden, okulundan, velisinden, öğretmenine ve öğrencisine kadar herkes eğitim konusunda samimi çaba içerisindedirler. Fakat bunca iyi niyetten iyi bir eğitim çıkmamaktadır.
 Tüm okulun iç ve dış  paydaşları olarak birbirimizi suçlamadan taşın altına elimizi koymalıyız. Hep beraber özgür akıl sahibi, öz güven sahibi, gelecekten umudunu kesmemiş nesiller yetiştirmek  ortak çabamız olmalıdır. 03/11/2015


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder