2 Aralık 2015 Çarşamba

Kamu Malı: Yetim Malı

Dışarıya çıkıp otobüs duraklarına, elektrik trafolarına, su depolarına, okul duvar ve sıralarına bir göz attığımız zaman karalanmadık yer göremezsiniz. Tuvaletleri saymıyorum bile. Çoğu yazılar ise bir başka yerde konuşulurken insanın yüzünün kızaracağı cinsten.

Herhangi bir eve ve iş yerine  ziyaret için gittiğimde her yeri pırıl pırıl görüyorum. Duvarlarda, masa ve sehpalarda herhangi bir karalama ve çizik göremedim. Dışarıda sahipsiz alanlardaki karalama ve kirletmeyi, zarar vermeyi insanımızın evinde de görsem eyvallah, bu bizim kültürümüz diyeceğim. Başkasının malına, eşyasına, özellikle devletin malı ve malzemesinin hor kullanıldığına şahit oluyorum. Bu kişilik bozukluğunun tıpta adı var mı bilmiyorum. Bildiğim bir şey var, böylesi insanlarla aynı ülkenin havasını teneffüs etmek bile bana zül geliyor. Hepimiz şunu bilmeliyiz ki, devlet malı, kamu malıdır. Yetim malıdır. Vatandaşa hizmet olarak yapılan her şeyde 74 milyonun hukuku vardır. Ar damarı çatlamış bu tipler ileride helallaşmak isterlerse 74 milyona nasıl ulaşacaklar merak ediyorum. Hoş onların özür dileme gibi bir niyetleri de yok. Çünkü  suçlu olduklarını da kabul etmiyorlar zaten.

Birkaç yıl önce sınav için gözde bir okulda görev aldım. Görevli olduğum sınıfa girdiğim zaman duvarlara sınıfın öğrencileri isimlerini yazmışlar altına da bizi unutmayın ilave etmişler.

Herhangi bir okula gidelim, o değilden sıralara bir bakalım. Karalanmadık,  yontulmadık sıra göremezsiniz. Güya eğitim yuvası. Bunu yapanlar vatan hainliğiyle eş değer bir iş yapıyorlar. İleride ülkeyi yakıp yıktıklarında hiç kimse nasıl oldu demesin. Kendi malına çizik atmayan nesil, iş; okulun, devletin malı olunca horca kullanabiliyor.

Biz bırakalım öğretimi de önce bu nesle insanlığı öğretelim. Devlet malına, başkasının malına zarar vermemeyi öğretelim. Bu şekil yetişenler TEOG’da, YGS’de en yüksek puanı alsalar ne olur, adam olamadıktan sonra.

Bir Çin atasözü vardır: “Önce ahlaklı ol, daha sonra bilgili” diye. Eskiden bizde de böyleydi. Öğretmenliğimin ilk yıllarında dersleri zayıf olan veli, toplantıya geldiği zaman utana sıkıla, “Efendim dersi zayıf ama, gerçekten çok beyefendi çocuğunuz var” dediğimde velinin yüzü güler. “ Hocam varsın efendi olsun, önemli olan bu” derdi.  Şimdilerde bizler, “Önce bilgi sonra ahlak” noktasına geldik. Tüm hedefimizi çocuğumuzun bilgiyle donatılıp en iyi yere gitmesine odaklanmak oldu.

Bence canavarlaşıyoruz, robotlaşıyoruz. Memlekete hizmet etmek artık ilk 10 önceliğimize girmiyor. Kur’an Cum’a süresi 5.ayette; “Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir.” der. Bilgiyle donatılmış fakat yaşamayan İsrailoğullarını Allah, kitap yüklü merkebe benzetir. Sakın ola ki merkebe benzetilenler İsrailoğulları diye düşünüp üzerimize almamazlık etmeyelim. Yazı yazanlar, yontanlar ve karalayanlar 12-18 yaş arası daha çocuk diyebileceğimiz yaşta çocuklarımız. Bunlar yarın büyüyecekler. Karalama ve yontma da tatmin etmeyecek kendilerini; araba yakacaklar, bankamatiğe bomba koyacaklar, özel ve kamuya ait işyerlerine zarar verecekler, çöp bidonunu yakacaklar. Çünkü doyumsuzluğun sınırı yoktur. Bunlar macera peşindeler. Sonunda da canlı bomba, intihar komandosu olur çıkar. Abarttığımı düşünebilirsiniz. Haklısınız hepsi böyle olmaz. Bir tanesi böyle olsa zaten Türkiye’nin altını üstüne getirir. Aslında bu konuda sadece çocuklarımız suçlu değil. Büyüklerin de payı var diye düşünüyorum. Örnek mi istersiniz. Buyurun:

2009 yılında bir lisede görev yaparken okula gelen yeni sıralarla birlikte eski sıraları da zımparalatıp vernik yaptırdım. Hurda diyebileceğimiz sıralar yepyeni olmuştu. Derslik sistemine geçtik. Öğrencilere “Oturduğunuz sıralarda herhangi bir karalama görmeyeceğim, karalayan maddi bedelini ödeyecektir” dedim. Bir öğrencimiz sırasına ismini yazmış, tespit ettik. Öğrenci yaptığını itiraf etti. Öğrenciye “50.00 TL. getir” dedim. Bir hafta sonra öğrencinin babası geldi. “Dün okula geldim. Okul kapalıydı. Niye yoktunuz” dedi. “Amca dün pazardı biliyorsun. Pazar günleri okul açık olmaz” dedim. “ Çocuğumun naklini falan ilçeye alacağım” dedi. “Tamam naklini vereceğim, sebebi nedir? Bir de çocuğunuz sıra karalamaktan okula 50 lira getirecekti. Haberin var mı?” dedim. “Var. Siz benim çocuğumu jurnalleyene ceza vermiyorsunuz. Benim çocuğa ceza veriyorsunuz, bu yüzden çocuğumu alacağım” dedi. Diyeceğim çocuğunun naklini aldı gitti. Olayı yorumsuz bir şekilde insaflarınıza havale ediyorum. Şimdi burada çocuk mu suçlu, çocuğunu koruyan baba mı? Çocuğum yanlış yapmış dese gerçekten gam yemeyecektim. Niyetim para cezasından ziyade okul eşyasını temiz kullanma ve hor kullanmama sorumluluğunu vermek, okul eşyasını kendi evimizin eşyası olarak kabul edilmesi bilincini yerleştirmekti.

Milletçe kamu malını kendi malımız gibi koruyup kollayacağımız günler inşallah yakın olur. Kim bilir? 02/12/2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder