Dışarıya çıkıp otobüs
duraklarına, elektrik trafolarına, su depolarına, okul duvar ve sıralarına bir
göz attığımız zaman karalanmadık yer göremezsiniz. Tuvaletleri saymıyorum bile.
Çoğu yazılar ise bir başka yerde konuşulurken insanın yüzünün kızaracağı cinsten.
Herhangi bir eve ve iş
yerine ziyaret için gittiğimde her yeri
pırıl pırıl görüyorum. Duvarlarda, masa ve sehpalarda herhangi bir karalama ve
çizik göremedim. Dışarıda sahipsiz
alanlardaki karalama ve kirletmeyi, zarar vermeyi insanımızın evinde de görsem
eyvallah, bu bizim kültürümüz diyeceğim. Başkasının malına, eşyasına, özellikle
devletin malı ve malzemesinin hor kullanıldığına şahit oluyorum. Bu kişilik
bozukluğunun tıpta adı var mı bilmiyorum. Bildiğim bir şey var, böylesi
insanlarla aynı ülkenin havasını teneffüs etmek bile bana zül geliyor. Hepimiz şunu bilmeliyiz
ki, devlet malı, kamu malıdır. Yetim malıdır. Vatandaşa hizmet olarak yapılan
her şeyde 74 milyonun hukuku vardır. Ar damarı çatlamış bu tipler ileride
helallaşmak isterlerse 74 milyona nasıl ulaşacaklar merak ediyorum. Hoş onların
özür dileme gibi bir niyetleri de yok. Çünkü
suçlu olduklarını da kabul etmiyorlar zaten.
Birkaç yıl önce sınav
için gözde bir okulda görev aldım. Görevli olduğum sınıfa girdiğim zaman
duvarlara sınıfın öğrencileri isimlerini yazmışlar altına da bizi unutmayın
ilave etmişler.
Herhangi bir okula
gidelim, o değilden sıralara bir bakalım. Karalanmadık, yontulmadık sıra göremezsiniz. Güya eğitim
yuvası. Bunu yapanlar vatan hainliğiyle eş değer bir iş yapıyorlar. İleride
ülkeyi yakıp yıktıklarında hiç kimse nasıl oldu demesin. Kendi malına çizik
atmayan nesil, iş; okulun, devletin malı olunca horca kullanabiliyor.
Biz bırakalım öğretimi
de önce bu nesle insanlığı öğretelim. Devlet malına, başkasının malına zarar
vermemeyi öğretelim. Bu şekil yetişenler TEOG’da, YGS’de en yüksek puanı
alsalar ne olur, adam olamadıktan sonra.
Bir Çin atasözü vardır:
“Önce ahlaklı ol, daha sonra bilgili” diye. Eskiden bizde de böyleydi.
Öğretmenliğimin ilk yıllarında dersleri zayıf olan veli, toplantıya geldiği
zaman utana sıkıla, “Efendim dersi zayıf ama, gerçekten çok beyefendi çocuğunuz
var” dediğimde velinin yüzü güler. “ Hocam varsın efendi olsun, önemli olan bu”
derdi. Şimdilerde bizler, “Önce bilgi
sonra ahlak” noktasına geldik. Tüm hedefimizi çocuğumuzun bilgiyle donatılıp en
iyi yere gitmesine odaklanmak oldu.
Bence canavarlaşıyoruz,
robotlaşıyoruz. Memlekete hizmet etmek artık ilk 10 önceliğimize girmiyor.
Kur’an Cum’a süresi 5.ayette; “Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel
etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir.” der.
Bilgiyle donatılmış fakat yaşamayan İsrailoğullarını Allah, kitap yüklü merkebe
benzetir. Sakın ola ki merkebe benzetilenler İsrailoğulları diye düşünüp
üzerimize almamazlık etmeyelim. Yazı yazanlar, yontanlar ve karalayanlar 12-18
yaş arası daha çocuk diyebileceğimiz yaşta çocuklarımız. Bunlar yarın
büyüyecekler. Karalama ve yontma da tatmin etmeyecek kendilerini; araba
yakacaklar, bankamatiğe bomba koyacaklar, özel ve kamuya ait işyerlerine zarar
verecekler, çöp bidonunu yakacaklar. Çünkü doyumsuzluğun sınırı yoktur. Bunlar
macera peşindeler. Sonunda da canlı bomba, intihar komandosu olur çıkar.
Abarttığımı düşünebilirsiniz. Haklısınız hepsi böyle olmaz. Bir tanesi böyle
olsa zaten Türkiye’nin altını üstüne getirir. Aslında bu konuda sadece
çocuklarımız suçlu değil. Büyüklerin de payı var diye düşünüyorum. Örnek mi
istersiniz. Buyurun:
2009 yılında bir lisede görev
yaparken okula gelen yeni sıralarla birlikte eski sıraları da zımparalatıp
vernik yaptırdım. Hurda diyebileceğimiz sıralar yepyeni olmuştu. Derslik sistemine
geçtik. Öğrencilere “Oturduğunuz sıralarda herhangi bir karalama görmeyeceğim,
karalayan maddi bedelini ödeyecektir” dedim. Bir öğrencimiz sırasına ismini
yazmış, tespit ettik. Öğrenci yaptığını itiraf etti. Öğrenciye “50.00 TL. getir”
dedim. Bir hafta sonra öğrencinin babası geldi. “Dün okula geldim. Okul
kapalıydı. Niye yoktunuz” dedi. “Amca dün pazardı biliyorsun. Pazar günleri
okul açık olmaz” dedim. “ Çocuğumun naklini falan ilçeye alacağım” dedi. “Tamam
naklini vereceğim, sebebi nedir? Bir de çocuğunuz sıra karalamaktan okula 50
lira getirecekti. Haberin var mı?” dedim. “Var. Siz benim çocuğumu jurnalleyene
ceza vermiyorsunuz. Benim çocuğa ceza veriyorsunuz, bu yüzden çocuğumu
alacağım” dedi. Diyeceğim çocuğunun naklini aldı gitti. Olayı yorumsuz bir
şekilde insaflarınıza havale ediyorum. Şimdi burada çocuk mu suçlu, çocuğunu
koruyan baba mı? Çocuğum yanlış yapmış dese gerçekten gam yemeyecektim. Niyetim
para cezasından ziyade okul eşyasını temiz kullanma ve hor kullanmama
sorumluluğunu vermek, okul eşyasını kendi evimizin eşyası olarak kabul edilmesi
bilincini yerleştirmekti.
Milletçe kamu malını kendi
malımız gibi koruyup kollayacağımız günler inşallah yakın olur. Kim bilir? 02/12/2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder