Ana içeriğe atla

Okullarda Yapılan Mesleki Çalışma Komedisine Bir Son Verin Artık

İki haftası haziran son iki hafta, iki haftası da eylül ilk iki hafta olmak üzere öğretmenler okullarında 09.00-13.00 saatleri arasında mesleki çalışma adı altında seminer yaparlar.

Gelen, geliş imzasını atar, yanına birkaç kafa dengi arkadaşını alır; bir kenar, bir köşe bulur, ya muhabbete dalar, ya da istirahata çekilir. Çıkış imzası çıkıncaya kadar devam eder bu. Sirkü daha önce çıkar mı diye ara sıra kafalar iner, çıkar, sağa-sola bakılır, birbirine sorulur. İmza sirküsü tedavüle çıkmışsa kimsenin keyfine diyecek yoktur. İmzasını atan yorucu bir çalışma ortamının ardından istirahata çekilmek üzere evinin yolunu tutar. Ertesi güne Allah kerim!

Yıllardır devam eden bu komediye Bakanlık çok büyük önem atfediyor. Günler öncesinden çalışmanın ne şekilde yapılacağını yazar, çizer ve illere gönderir. Bakanlığın gönderdiği bu yazı sonrası il ve ilçe müdürlüklerinin planlaması çöpe gider. Artık rutin hale geldi birinin planlaması diğerinin planlamasını dövdüğü.

Seminer çalışmasının sona erdiği son iş günü itibariyle hazırlanıp imzaların atıldığı çalışmalar okul müdürlüklerine teslim edilir.

Eskiden seminer çalışma ve planını iller hazırlarken son birkaç yıldır Din Öğretimi Genel Müdürlüğü hangi gün, hangi çalışmanın yapılacağı ile ilgili bir plan göndermeye başladı. Din Kültürü, İHL meslek dersleri öğretmenlerini ve İHO/İHL’lerde çalışan diğer branş öğretmenlerini belirlenen okullarda seminer çalışması yapmak üzere hepsini bir arada toplar oldu. Kenarda köşede belirlenen okul, öğretmenler tarafından güç-bela bulunur, öğretmenler toplanır, girer, çıkar, imzalar atılır ve dağılır.

Öğretmenler seminer çalışmasını kendi okullarında yapsa da, gideceği illerde yapmış olsa da bir ildeki bir okulda toplasan da durum üç aşağı, beş yukarı bu şekilde. Kelin merhemi olsa başına sürer misali plan ve organize yapmakla sorumlu olan il, ilçe, okul müdürlükleri kendilerine bakmaktan aciz, planlamadan uzak bir görüntü çiziyor. Burada amaç öğretmenleri bir araya toplamaksa maksat hasıl oluyor. Bu açıdan tüm kesimlerin içi rahat olsun. Ama Bakanlığın istediği bu değil. Bundan da herkesin haberi olsun. Maalesef hiçbir faydaya haiz değil bu seminer çalışmaları. Üstelik görüntü de hoş değil. Bu atmosferde Bakanlığın istediği müfredatın tartışılması, etkinliklerin belirlenmesi, eğitimde iyi örneklerin ortaya çıkarılması gibi ürünler ortaya çıkmıyor.

Bu durumda ne yapmak lazım? Öncelikle planlamayı ve çalışma takvimini kim yapacak, bu belirlenmelidir. Sorumluluk tek kuruma verilmelidir. Ya ildir, ya da ilçedir. Bakanlık yapacaksa tüm kurumlar buna uymalıdır. Bakanlığın belirlediği çalışma takvimi de valiliklerin daha önceden hazırladığı takvime uygun olmalıdır. Bakanlığın bünyesinde bir müdürlük olan Din Öğretimi Genel Müdürlüğü planlama ve organize işine karışmamalıdır. Karışacaksa ilgilendiği alan sadece İHO ve İHL’lerde çalışan tüm branş öğretmenleri ve diğer okullarda çalışan Din Kültürü branşındaki öğretmenler olmamalıdır. Din Öğretiminin hazırladığı plan kafa karışıklığına sebebiyet verdiği gibi bir okul türü öğretmenlerini ve bir branşı mesleki çalışmalardan soyutlaması güzel bir görüntü vermiyor. Eğer din öğretimine özel bir önem atfediliyorsa ilçe milli eğitimlerde din öğretiminden sorumlu şube müdürleri var. Bırakalım onlara bu işi. Onlar yapsınlar bu planlamayı. Her şey tepeden gelecekse aşağıda o kadar müdürlüğü ve elemanı niçin bünyemizde barındırıyoruz? Ayrıca seminer çalışmasında bir bölgede bulunan tüm öğretmenleri bir araya toplayarak oradan bir fayda sağlanamaz. Eğer amaç gerçekten güzel bir ürünün çıkması ise bunun için aynı branş öğretmenleri küçük küçük gruplara ayrılarak konuların değerlendirilmesi istenebilir.

Geçen yıldan beri katıldığım seminer çalışmasında öğretmenlerin, idarecilerin, üst yöneticilerin verdiği görüntü dostlar alışverişte görsün görüntüsüdür. Kimseye de fayda sağlamaz bu. Bu işler ya adam gibi yapılsın, ya da arşive kaldıracak şekilde çöpe gitsin. O zaman öğretmenlerin yaz tatili 3 aya çıkar, bizim amacımız öğretmenlerin tatilini kısmak denirse şunu bilin ki öğretmenler üç ay falan tatil istemiyor. Bunun yolu da okulları 180 iş günü değil 200 iş gününe çıkarmaktır. Okulları her yıl eylülün ilk haftası açalım, haziran son haftası kapatalım. Böylece maksat hasıl olmuş olur. Yok, biz gülünç duruma düşsek de bu maceraya devam edeceğiz denirse o zaman kafanızı kuma gömün işinizi yapmaya devam edin. 07/09/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde