Ana içeriğe atla

Reklamını Yaptığın Ürününü Almayacağım!

Televizyonlarda verilen reklam arasındaki reklamlardan bahsetmiyorum. Onlar vermeye devam etsinler. Burada kara listeye aldığım ürünler internet vasıtasıyla herhangi bir yazıyı tıklayınca önüme gelen, suyumu bulandıran reklamlardır.

Aynı sitede farklı yazılara girmek için tıklar tıklamaz hemen aynı reklam geliyor. Ya karşına 10 saniye sonra gidecek, beklemek istemiyorsan reklamı kapat uyarısı çıkıyor bir köşede. Ya da bazen sağında, bazen solunda gizlenmiş bir pencere geliyor x görünümünde. Reklam bazen sayfayı açar açmaz geliyor, bazen de yazıyı okumaya başladıktan sonra. Gelen çarpı işaretini kapat kapatabilirsen. Çünkü öyle bir yere monte edilmiş ki kapatmaya çalışırken karşına reklamın açılımı geliyor. Sonra sil baştan sayfaya tekrar geri dönmeye çalışıyorsun. Lütfedip açılır açılmaz karşına yine az önceki reklam geliyor. Amaç yazının okunması mı sağlamak, yoksa reklamı izletmek mi? Bazen karşına çıkan bu davetsiz misafirlerin gitmesini bekliyorum, az önceki yöntemleri uyguluyorum ama nafile. Sayfayı düzenleyen öyle bir tuzak kurmuş ki kaçışın yok. Bu reklamı tıkla, yoksa sana buradan ekmek yok diyor. Çaresiz gitmesini bekliyorum. Beklerken de reklamı yapılan ürünü almasam da bu ortama hayır dualarımla katkıda bulunuyorum. Yani boş durmuyorum, bunu bilin.

Haydi diyelim ki sitenin geliri bu reklamlardan. Yaşaması için reklam alması gerekiyor. Tamam alsınlar diledikleri reklamı, reklam veren de dilediği kadar reklam versin, evine-işyerine bu ürünlerden stok yapanlar yapsın, kimsenin ürününde ve reklamında gözüm yok. Onlara bol alışverişler dilerim. Bari bu reklam sadece sayfayı açınca gelse. Aynı reklam her bir haber ve yazıyı tıklayınca karşıma çıkıyor. Her çıkışında reklama daha fazla bileniyorum, "Acımdan ölsem, yiyecek bir şey bulamasam, ürünün başka satış yeri olmasa, benim için vazgeçilmez bir ürün olsa dahi ömrüm kifayet ettiği müddetçe bu ürünü almayacağım" diyorum. Sülük gibisiniz yahu! Bırakın peşimi, başka işiniz-gücünüz yok mu sizin. Şöyle ağzımızın tadıyla bir yazıyı açıp arkaya yaslanıp okuyamayacak mıyım? Yırtık dondan çıkar gibi çıkıyorsunuz olur-olmaz.

Sizin bu cansiperane bir şekilde reklam izletme çabanız bana bazı esnafları hatırlattı. Sen yeter ki böylelerinin dükkanına o değilden bir girmiş ol. Girdiğine, gireceğine pişman olursun. Önüne terekteki bütün malı yığar. Alıcı değilim desen de fayda etmez. Teşekkür ederim, kalsın desen bu sefer, "Malın neyini beğenmedin, rengini mi, parasını mı? Böyle malı, bu fiyata bu piyasada bulamazsın" şeklinde sayar durur. Ya mecburen alırsın. Ya da saralı gibi kaçarsın oradan.

İnternet siteleri yazılarının arasına reklam sıkıştırmaktan kafasını kaldırır da yazımı okurlarsa hem kendilerine, hem de okuyucuya büyük iyilik yapmış olurlar, reklamlarını da tadında verirler. Ama anladığım kadarıyla siz, ürünün satışından değil, tıklanmasından kazanıyorsunuz. Bu yüzden müşteri avlama peşindesiniz. Şunu tekrar bilin ve duyun! Ne o ürünlerden alacağım, ne de verdiğiniz reklamı tıklayacağım. Daha ne diyeyim, Allah hayrınızı versin. 07.09.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde