Ana içeriğe atla

Okullar yeniden not defterlerine dönse nasıl olur? *

Eskiden not defterleri vardı her öğretmenin elinde. Öğretmen hangi sınıflara giriyorsa öğrencileri ad, soyad ve numarasını dolma kalemle tek tek yazar veya yazdırır, defterin her bir sayfasını okulun mührüyle mühürler, en son sayfasına da "İşbu defter ...sahifeden ibarettir" yazar. Altına da okul müdürünün ismini yazarak imzalattırır ve  mühürletirdi.

Öğrencilerin korkulu rüyasıydı bu not defterleri. Ders esnasında öğretmenin iç cebinde olurdu. Öğretmen eline aldı mı veya masanın üzerine koydu mu öğrencinin içi cız ederdi. Çünkü öğretmen ya sözlü yapacak, ya da notları okuyacaktı. Verdiği sözlüyü not defterine silinmez kalemle yazardı. Sonra değiştirmek istese de değiştiremez, yanlış yazsa da paraf yapamazdı. Çünkü silinti ve kazıntı olmazdı. İdam cezası veren hakimin kalemi gibiydi öğretmenin notu. Dünya bir araya gelse düzelttiremezdi.

Karne haftasında öğrenci, veli veya okuldan biri aracı olarak teşekkür veya takdir için bir puan istese öğretmen notları verdiği için hiçbir isteği yerine getiremezdi. Bundan dolayı kimse öğretmene gönül koymazdı. Not defterindeki notlar, hiçbir değişiklik yapılmadan not fişlerine geçirilir, farklılık olduğu takdirde not defterindeki not esas alınırdı.

Öğrenci ve veli dört gözle karne gününü bekler. Karnedeki notlar öğrenciyi sevinç ya da üzüntüye boğardı.

E okul sistemiyle beraber elle yazılan not defterlerine ve yazıya geçirilmiş not fişlerine ihtiyaç kalmadı. Öğretmenin verdiği her not e okul sisteminden veli ve öğrenci tarafından an be an takip edildiği için her dönem sonunda verilen karnenin de çok bir gizemliliği, heyecanı ve cazibesi kalmadı. Gizem kalkınca sihir bozuldu yani.

E okul sistemi vasıtasıyla hesaplanan notlardan öğrenci, teşekkür veya takdir alıp almadığını, kaç puana ihtiyacı olduğunu biliyor. Bundan dolayı okulların son haftasında not borsası oluşuyor. Öğrenci, öğretmen öğretmen dolaşarak notunu belge alacak seviyeye çıkartmaya çalışıyor. Kimi veriyor, kimi vermiyor. Performans notunu yükselten veya değiştiren öğretmen e okula istediği notu yazıp değiştirebiliyor. Notlar bu şekilde şişirilebiliyor.

E okul sistemi, öğretmenin işini kolaylaştırdı. Not defteri, not fişi hazırlama, ortalamayı hesaplama yükünden kurtuldu. Fakat not vermenin, ya da verilen notun değişkenliği not verme konusundaki hakkaniyeti yok etti diye düşünüyorum. Normal şartlarda takdir edilen notun değişmemesi gerekir. Fakat e okul, tüm geçmiş müktesebatı sildi, götürdü.

Niyetim geçmişe özlem değil. Zaten bu aşamadan sonra geriye dönüşün olması da mümkün değil. Karne haftasında teşekkür ve takdir borsasının açılmaması için verilen performans notlarının kaydedildikten sonra değiştirilme imkânının olmaması veya karneye bir ay kala e okulun öğrenci ve veliye kapatılması veya yazılı notu dışındaki performans ve proje notlarının kaldırılması düşünülebilir. Bu tedbirler aynı zamanda notların şişirilmesinin de önüne geçecektir. 17.01.2018 Ramazan Yüce, Konya

* 20/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde