Ana içeriğe atla

'Adli Kontrol Şartı' *

Toplumda infial yaratan menfur olaylar eksik olmuyor. Gün geçmiyor ki ekranlarda bu tür haberlere yer verilmemiş olsun. Televizyonların verdiği bu tür haberlerden sonra savcılık, olayla ilgili soruşturma açıyor, polis zanlıyı yakalamak için dört bir koldan operasyon üstüne operasyon yapıyor, güvenlik kameralarını ve mobese görüntülerini inceliyor, güç-bela zanlıyı yakalayıp adalete teslim ediyor. Zanlının yakalanma haberini duyar duymaz vatandaş seviniyor, suçluya en ağır cezası verilecek diye beklemeye koyuluyor.

Bin bir uğraşla, günlerce uğraşılarak yakalanan zanlı, bir bakmışsın ki 'Adli Kontrol Şartı'yla salıverilmiş. Mağdur daha mahkemedeyken zanlı elini-kolunu sallayarak mahkeme koridorlarından çıkıp gidiyor. Mağdur, “Bu nasıl iş” diyerek arkasından bakakalıyor. Suçlu veya zanlının serbest bırakılması kamuoyunda bir infiale sebep olunca veya mağdurun veya savcının itirazı üzerine salıverilen zanlı için tekrar yakalama kararı çıkarılıyor, şahsı yakalamak için güvenlik kuvvetleri tekrar harekete geçip yakalıyor, ardından tekrar serbest bırakılıyor. Serbest bırakılan şahısların çoğunu bir başka suç işleyerek tekrar adliye koridorlarında görebiliyoruz.

İşlenen suçun TCK'daki cezası, belli bir yıla kadar olan cezalarda genelde mahkemeler bu şekilde karar veriyor. Anlaşılan bu konularda mahkemelerin çok yapabileceği bir şey yok. Belki de bundandır ki işlenen suçlarda her geçen gün artış gözlemlenmektedir. Madem zanlı, yakalanır yakalanmaz salıverilecekti; ne diye onca polis, zanlının peşine düştü? Eğer suçlu veya zanlı hemen salıverilecekse o zaman yakalamadan hakkında vereceğimiz 'Adli Kontrol Şartı' uygulansın, iletişim araçları vasıtasıyla zanlıya duyurmuş olalım. Kanaatimce 'Adli Kontrol Şartı' insanları suça teşvik ettiği gibi halkın adalete güvenini de iyice zedelemektedir. Kimsenin adalete güveni kalmamaktadır. Suçlunun korunduğu imajı ortaya çıkmaktadır. 

Suçun küçüğü, büyüğü olmaz. İşlenen suç kesinlikle küçümsenmemelidir. Çünkü suç işlemeye meyilli kişiler, işe küçük suçları işleyerek adım atmaktadır. İşlediği suçun cezasını hemen almayınca veya şartlı salıverilince yapan, kendisine çekidüzen vermediği gibi başkasına da kötü örnek oluyor. Aslında zanlıyı yargılama sonucunda verilecek ceza, suçluyu cezalandırmaktan ziyade suça meyilli olanlara bir gözdağıdır. Suçluları cezalandırmada amaç caydırıcı olmasıdır. Zira caydırıcı olmayan cezalar suçu artırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Kimse kusura bakmasın ama ben hemen hemen herkese uygulanmakta olan bu ‘Adli Kontrol Şartı’ndan “Bu yaptığın suçlar arasında küçücük bir zerre. Böyle küçük suçlarla bizi uğraştırma. Şimdi salıyorum, ama senden daha büyük suçlar bekliyorum. Çünkü sende bu yeteneği ben görüyorum, haydi göreyim seni!” şeklinde bir teşvik görüyorum.

Kanun koyucunun 'Adli kontrol Şartı'nı yeniden gözden geçirmesinde fayda vardır. Çünkü 'Adli Kontrol Şartı' ile serbest bırakmak, suçu azaltmadığı gibi artırmakta ve teşvik etmektedir. Ayrıca vatandaşın adalete güveni her geçen gün yok olmaktadır. Yok, adli kontrol şartı bu şekilde devam edecek deniyorsa en azından bunun mantığı halka güzel bir şekilde anlatılmalıdır. 17.01.2018 Ramazan Yüce, Konya



* 31/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde