Ana içeriğe atla

Tüm çaba, kamuda bir görev alabilmek...

Her iki yılda bir defa yapılan Ortaöğretim KPSS sınavına bu yıl tamı tamına 3.5 milyon aday başvuru yaptı.  Bu sayı şu ana kadar yapılan sınavlara yapılan en yüksek rakamdır.

ÖSYM, bu sınavı yapmak için salon başkanı ve gözetmen bulmada zorlandı. Görev almak için istekte bulunmayanlar bile görevlendirildi. Milli Eğitim Müdürlükleri ve sendikalar bile görevli bulmak için devreye kondu. Güç-bela görevliler ayarlandı.

Sınav 20 Kasım 2016 günü tüm yurtta yapıldı. Lise mezunu olan kişilerin kamuda bir görev almak için girdiği bu sınav kazasız-belasız atlatıldı. Birçok sınavda görev aldım bugüne kadar. Genelde müracaat ettiği halde sınava katılmayan olurdu. Bu sınavda ise salonda boşluk yoktu.

Sınavda heyecan doruktaydı. Sınav başlamadan önce elini açıp dua edenler, gürültü olursa rahatsız olmamak için cebinde pamuk getirip kulağına tıkayanlar, sınava başlarken besmele çekenler çoğunluktaydı. Sınav bitene kadar da çıkan adayın sayısı bir elin parmağını geçmedi. Adaylar ciddi bir şekilde sınava asıldı yani. Sınavdaki sessiz ortamı soğuk algınlığından burnunu çekenler bozuyordu zaman zaman. 11.30 sularında gelen ambulansın acı sesinden adayların haberi bile olmadı. Çünkü kendilerini sınava öyle vermişlerdi ki, yanlarında top atsan haberleri olmayacaktı. Hepsi zamanla yarışıyorlardı. Zira onlar için hayat-memat meselesiydi bu sınav. Gelen ambulans yan salondan rahatsızlanan bir aday için gelmişti. Rahatsızlığı ne idi bilmiyorum. Ya sınavın heyecan ve stresine dayanamadı, bayıldı. Ya da önceden var olan bir hastalığı nüksetti. Bilmiyorum. Sağlık görevlileri tekerlekli sandalye eşliğinde adayı götürdüler.

Koridordan dışarıya bir nazar ettim. Dışarıda ayakta bekleşen anne ve babalar azımsanmayacak kadar çoktu. İçerideki adaylara bir göz attım. Her yaştan bayan ve erkek var idi. Hani bizde bir tabir vardır: "yediden yetmişe" diye. Lise son sınıfta okuyandan emekliliği yaklaşan aday var idi salonda sınav olan. İlk gelen adayın kimliğine bakarken: "Emekliliğime bir yıl kaldı, son kez şansımı bir deneyeyim istedim" dedi bana. En önde oturan bayanın heyecanı ise görülmeye değerdi. Sınavdan önce kimseye aldırmadan açtı ellerini, etmedik dua bırakmadı neredeyse. Cebinde getirdiği pamuğu da gösterdi bize, "Kulağımı kapatabilir miyim" diye. Sınav bittiği zaman hala heyecanı yok olmamıştı. "Cevap kağıdıma bir bakabilir misiniz, ben de panik atak var, kodlamayı yanlış yapmış mıyım?" diye.

Sınav bitip evrakı teslim ettikten sonra evime gitmek için okuldan çıktığımda "Ben de panik atak var" diyen hanımefendinin; etrafına topladığı, tanımadığı bir kaç kişiye kendini anlatması dikkatimi çekti: "Benim 12 yaşımda çocuğum var..." diyordu. Kafamı kaldırıp baktım. Gözlerinden akan göz yaşı neredeyse boynuna kadar gelmişti bile. Otobüse binince yanımdaki, karşımdaki telefonla sınav sonucunu değerlendiriyordu: "Ömer Halisdemir'i yanlış yapmışım..." şeklinde. 15 Temmuz şehidimiz sınavlara da girmiş anlaşılan.

Kim bilir iki yılda bir girilen bu sınava adaylar ne hayallerle giriyorlar, kimi işini beğenmiyor, kimi de işsiz. Herkesin tek umudu sınava giren rakiplerinin önüne geçmek, onlardan iyi yapmak, kamuda bir iş bulabilmek, kamuya girmek. İnşallah hayalleri gerçekleşir. İşleri zor gerçekten. 3.5 milyon girenden devlet ne kadarını işe alacak, belli değil. Allah kimseyi işsizlikle imtihan etmesin, rızık endişesi yaşatmasın. Allah gönüllerine göre versin. Helalinden bir iş bulup, işini düzgün yapanlardan eylesin. 20/11/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde