Ana içeriğe atla

"Sizin sınıftan da birilerini çağırdı mı müdür"

2009 yılında 5 katlı yeni binaya taşınmaya başladık. İlk gün 4 eleman belediyeden temin edilen araçla okul eşyalarını taşıdı. İkinci gün eşya taşıyanlar kayış atınca iş başa düştü. Ertesi gün yardımcımın bulduğu tak tak ile kalan eşyayı hizmetli, iki öğrenci, yardımcım ve ben tak taka yükleyerek taşıdık.

İki katlı küçük bir binadan çıkan eşya 5 katlı binada kayboldu. Bakanlık'tan donatım malzemesi istedik. "Sizin okulunuz yeni okul değil, yeni binaya taşındınız, size halihazırda malzeme gönderemiyoruz. Mevcut eşyanız ile eğitim ve öğretime devam edebilirsiniz, takviye malzeme gönderilir" şeklinde cevap geldi. İş başa düştü. Öğrencilerden birinci dönem 50, kinci dönem elli olmak üzere 'vicdani sorumluluk çerçevesinde' yardım talep ettik. İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara misali. Bu durumu Birlik toplantısında da dile getirdim. Sağ olsun velilerimizin % 90'ı gönderdi istediğimiz parayı.

Her bir sınıftan ücretini getirmeyen 3-5 öğrenci vardı. Onları da zaman zaman odama çağırıp adam adama markaj uygulardım. "İstediğimiz parayı ne zaman getireceklerini, durumlarının ne olduğunu, okulun durumunu..." anlatır gönderirdim. Yine bir gün 10.sınıflardan bir sınıftan para getirmeyen öğrencilerle odamda görüşürken bana bir mesaj geldi: "Lan sizin sınıftan da müdür çağırdı mı birilerini" şeklinde. İlk etap da mesajı anlayamadım. Kendi kendime bana küfürlü bir mesaj geldi sanırım diyerek moralim bozuldu. Hem lan ile başlıyor, hem de gelen mesaj da bakmayın ben okunaklı yazdığıma. Sesli harfler yoktu. Öğrencileri sınıflarına gönderdim. Mesaja tekrar baktım. Mesajı çözdüm. Bana gelen mesaj, okulumdan bir öğrencidendi. Telefonlar aradım, "Alo" diyen öğrenci sesimi duyunca telefonu kapattı. Bu öğrenciyi nasıl bulurum diye düşünürken 11.sınıftan iki öğrenci bir istekte bulunmak için odama geldi. "İstediğinizi yapacağım, bana önce şu telefon numarasının okulumuzdan hangi öğrenciye ait olduğunu bulun gelin" dedim. 5 dakika geçmeden "Hocam, telefon falan öğrenciye ait" bilgisiyle geldi iki öğrenci.

Dersten yüzüme telefonu kapatan öğrenciyi çağırttım. Misafir koltuğuna oturdu. Kızım bana söyleyeceğin bir şey var mı dedim. "hayır" dedi. Bugün anormal bir şey yaptın mı dedim. "hayır" dedi. ben seni niye çağırdım o zaman dedim. "Bilmem" dedi. O zaman önce şu mesaj işinden başlayalım deyince öğrencinin yüzü kızardı:
-Benim telefon numaramın sende ne işi var, kızım!
-Bu telefon babamındı, telefon bana geçince sizin numara da kayıtlı idi silmedim.
-Bu mesajı kime gönderdin?
-B sınıfından bir arkadaşa.
-Mesaj nasıl bana geldi o zaman?
-Cebimde iken öğretmen görmesin diye yazmıştım. Sizden bir üstteki arkadaşa göndereceğim derken size gelmiş.
-Bu mesajın içeriğini beğendin mi? Sen arkadaşlara bu şekilde 'lan' ile mi hitap edersin.
-...
-Bana bu mesaj ders esnasında iken geldi. Ders esnasında senin telefonun kapalı olması gerekmiyor muydu?
-Kapalı olacaktı.
-Ders esnasında iken ben arayınca  telefonu nasıl açtın? Derste öğretmen yok muydu?
-Vardı. Telefon gelince en arkadaydım, kafamı aşağıya indirip açmıştım.
-Derste telefonun açık olması, mesaj gönderilmesi ve gelen telefona cevap verilmesinin yasak ve cezasının ne olduğunu biliyorsun, değil mi?
-Biliyorum, hocam. Teneffüste cep telefonum açık olduğu halde yakalanırsan 10 TL, ders esnasında yakalatırsak 20 TL okula bağışta bulunuyoruz.
-Senin derste bir de gelen telefona cevap vermen var.
-Evet hocam.
-Ne yapalım şimdi? Sana ne ceza vereyim? Daha okulun parasını da vermemişsin? Senin bu mesajı yarın törende arkadaşlarına okuyayım mı?
-Ne olursun okumayın, hocam.
-Okulun parasını yarın getirirsen mesajdan şimdilik kimsenin haberi olmayacak, üstelik mesajı da okumayacağım. Yarın para gelirse ders esnasında yaptığın bu hareketten dolayı da ileri bir tarihte okula 30 TL bağışta bulunacaksın. tamam mı?
-Çok teşekkür ederim hocam.

Ertesi gün öğrenci,  istenen 100 TL'yi getirdi. Telefonunun açık olmasından dolayı kesilen cezayı da bir daha istemedim.
***
Öğrenci mezun oldu gitti. Bir gün Alaaddin Durağında durakta beklerken biri  yanıma yaklaştı. Kafasını kaldırmadan "El kartın var mı" diye sordu. Baktım bana yanlış mesaj gönderen öğrenci.  Yanındaki arkadaşını otobüse bildirmek istiyor. Yok, hanımefendi deyince yüzüme baktı. Beni görünce "Hocam,  siz" dedi.  Binin de ben tutayım dedim. "Arkadaşım binecek" dedi. Anlatayım mı arkadaşına o yaptığını deyince: "Biliyor zaten"  dedi ve gülüştük.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde