Ana içeriğe atla

1978’den günümüze öğretmen alımı ve yetiştirme serüvenimiz


1.Başta Fen Bilgisi ve Matematik öğretmeni ihtiyacını karşılamak için 1978 yılında 76.000  lise mezunu  gencin 45 günlük eğitime tabi tutularak öğretmen olarak atanması.(O yılda atanan bu şekildeki öğretmen sayısı toplam öğretmenin %40’na tekabül ediyordu.)
2.Öğretmen okulundan mezun olanların öğretmen olarak atanması.
3.Liseden sonra 3 yıl üniversite eğitimi ile öğretmen olunabilirken sonra  4 yıla çıkması,şimdi de 5 yıla çıkmış olması.
            4.2 yıllık ön lisans ile sınıf öğretmeni olunurken eğitim yılının 4 yıla çıkarılmasıyla birlikte    1996 yılından itibaren   sınıf öğretmeni ihtiyacını karşılamak için her türlü fakülte mezununu sınıf öğretmeni olarak alınması.
5.Her yıl yinelenen alan değişikliğinin yapılması.(Önce öğretmen alanı dışında istihdam edilir, dilediği kadar orada çalıştıktan sonra esas alanına geçer.)
6-4+4+4 eğitim sisteminden dolayı fazlalık veren sınıf öğretmenliği fazlalığını eritmek için sınıf öğretmenlerin- Fen Bilimleri,Matematik,İngilizce,Beden eğitimi...vb- yan alanlara geçme imkanının verilmesi.
7.Bir zamanlar önce sözleşmeli sonra kadrolu öğretmen alımının yapılması.
8.Olmayan  ya da herhangi bir sebeple izinli,raporlu..vb durumlara ücretli öğretmen çalıştırılması.
9.Bir bölgede öğretmen ihtiyacı varken diğer taraflarda öğretmen fazlalığı.
10.İhtiyaç olsun ya da olmasın her branştan 2.öğretimlerle birlikte yeni mezunlar verilmeye devam edilmesi.
11.Mezun olup atanamayan öğretmenlerin atanma istekleri ve bolluğu.
12.Günümüzde pek uygulanmasa da vekil öğretmenlik
13.Atanmadan önce memleketin her yerinde çalışırım sözünün atandıktan sonra yön değiştirmesi.
14.Başta eş durumu olmak üzere özür grubu atamalarda sürekli öğretmen sirkülasyonunun olması.
15.Zorunlu hizmet görevini yapmaktan bazılarının mahrum kalması.(Sürekli yukarı çekilerek bazısı bu görevi yapar,bazısı bu hizmetten mahrum kalır.)
16.20-30 yıl arasında yöneticilik yaptıktan sonra yöneticinin asli görevi olan öğretmenliğine dönmesi.
17.Her türlü öğretmenliğin okurken değil de göreve başladıktan sonra öğrenilmesi.
Not:Yukarıdaki yazı bilgi amaçlıdır. Kişi ve kurumları eleştiri ve tenkit amacı taşımaz. Görev verenler bir ihtiyacı gidermek için verir. Görev alanlar da ihtiyacı olduğu için alır. Alan dışından gelip de çok başarılı olunabileceği gibi , alan içinden gelip de insan başarılı ve verimli olmayabilir. Bildiğim bir şey var 5-10 yıl sonrasını planlayacak hedefimizin olmaması, varsa da uygulanmaması.  29/08/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde