Ana içeriğe atla

Vergi mükellefinin böylesi


Meslektaşlarının özel ders verdiğini haber alan bizim uyanık, sanal aleme “……… dersten özel ders verilir. Özel ders almak isteyenler aşağıdaki numarayı arasın.” Şeklinde bir de ilan verir.

Bir ay boyunca özel ders alacak birinden telefon bekleyen öğretmeni bilinmeyen bir numara arar: “Özel ders veriyor musunuz” diye. Bizimki sevinçten dört köşe olmuştur. İlk müşterim oldu. Arkası da gelir diye. 

Arayan kişi vergi memurudur. “Maliyeye bir uğrayın” sözüyle bizimkisi daha iş yapmadan ne yaptığının farkına varır. Ama iş işten geçmiştir. Ertesi günü maliyeden emekli amcasının selamıyla maliyeye gider. Selamı alan görevli önce tutanağı tutar. Sonra da bir tane muhasebeci bul. Sen vergi mükellefisin. Vergi levhası çıkart. Muhasebeciler bu işi bilir” der. Ertesi günü  babasının tanıdığı bir muhasebeciye gider. Vergi levhası çıkartır. Bizim devlet memuru artık bir vergi mükellefidir. Tanıdık muhasebeci, tutanak üzerinden hareketle 657’ye tabi devlet memurunu ilan verdiği tarih olan 1 ay öncesinden vergi mükellefi yapar. Muhasebeci, vergi mükellefi olan bizim mükellefe 1000 TL masraf çıkartır. Emsallerinin masrafı 500 TL’yi bulurken bizimkisinin masrafı tanıdık vasıtasıyla katlamalı olur.


Kendim ettim, kendim buldum şarkısını öğrenmeye çalışan bizim 657’ye tabi vergi mükellefi bugünlerde olmayan iş yerini kapatmak  için uğraşmaktadır. “Özel ders ver” dediğimizde de “Tövbeliyim” demektedir. Giden paraya da ucuz kurtuldum derken “Ah bir saatlik bari ders verseydim gam yemezdim”  cümlesi de terennüm ettiği cümlelerinden biridir. 

Hele bir de "Çalışın, benim vergilerimle sizin maaşınız ödenmektedir" demesi yok mu? Bizi de öldüren bu işte. 11/01/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde