Ana içeriğe atla

Şeytan’ı bol nesil


Bu nasıl başlık böyle diyebilirsiniz. Kusura bakmayın. Ben koydum bile. Daha önce “Maliyeti yüksek nesil” isimli bir yazım yayımlanmıştı. Bugün sizlere yine günümüz neslini ele alacağım.

Deruhte ettiğim işim dolayısıyla zaman zaman velilerimizle muhatap oluruz. Velilerimizden büyük bir çoğunluğunun derdi ortak. “Aslında çocuğum çok zeki. Ama çalışmıyor.”  Nasıl, size de tanıdık geldi mi bu velinin söylediği. Aslında çoğumuzun sıkıntısı bu maalesef.  Gerçekten çocuklarımız zeki. Daha bu yaşta leb demeden leblebiyi anlıyorlar.  Zeki ama çalışmıyor. Evet doğru. Çocuklarımız zeki. Aslında bize zeki değil; düzenli çalışan ve çalışmada sürekli çocuklar lazım. Bugün gözde olan okullarda okuyan çocuklar çok zeki oldukları için bu okullarda değillerdir. Sadece düzenli, tertipli ve bir plan dahilinde çalıştıkları için bu tip okuldalar. Bugün sanayide çalışan, dışarıda bomboş gezen, meslek liselerinde okumama mücadelesi veren o kadar zeki çocuğumuz var ki… Sayıları saymakla bitmez. Bir defa şunu baştan söyleyeyim. Bizim eğitim sistemimiz çok zekilere ve normal zekanın altındakilere hitap etmiyor.

Gelelim sadede…Uçan kuştan koruduğumuz, her türlü imkanı sunduğumuz, saçımızı süpürge ettiğimiz bu zeki çocuklarımız niye çalışmıyor? Güzel soru. Bu soruya cevap vermeden önce ben size “Niçin çalışsınlar” diye bir soru sorsam. Cevabınızı merak ediyorum gerçekten. İlk önce kendi zamanımızdaki yoklukla bugünkü imkanları kıyaslamayalım. Bizim devrimiz geçti bir kere. O halde niçin çalışmıyorlar? Çalışmazlar, çalışamazlar. Çünkü Şeytanları bol bu neslin: Akıllı telefon, bilgisayar, tablet, sanal alem, filmler, diziler, 24 saat yayın yapan kanallar, kız-erkek ilişkileri, başka arkadaşlara özen gösterme, bizim geçmişte ne olduğunu bilemediğimiz bugünkü nesilde başlı başına bir problem olarak ortaya çıkan ergenlik dönemi, aile sorunları, parçalanmış aile yapımız, ben okumayacağım diye bas bas bağıran çocukları okuyacaksın  diye diretmemiz, eğitim ve öğretimde kaliteyi yakalamak için eleme usulünü terk etmemiz…vs sorunları sayabiliriz.

Görüldüğü gibi bu neslin Şeytan’ı bol. Bir tarafta dünyalık Cennet vadeden bir hayat. Diğer tarafta özel hayattan kopuk bir şekilde yarış atı gibi sınavlara hazırlanma hayatı. Hele bu neslin nasihate karnı tok bir kere. Nasihat üstüne nasihat yapılacağına belki bir musibet onları kendilerine getirebilir. Yine sosyal hayattan kopardığımız bu çocuklara hiç sorumluluk vermeden ders çalışma sorumluluğu vermek eziyettir gerçekten. Her türlü imkanın ayakları altına serildiği bu nesil çalışmıyor. Bizim geçmişte imkansızlıklar içerisinde okumak isteyişimize rağmen. Çünkü hazıra konmuştur. Hazır yiyicidir. Sorumluluk vermek istesek de zaten kulakları duymaz. Çünkü evde, arabada her yerde o kulağını sağır eden ses geçirmez kulaklık olduktan sonra, sorumluluk vermek istesen de duyuramazsın zaten. Hayatta zorluk çekilmeden başarı gelmez. Gelse de kıymeti bilinmez.


Bu mesele daha çok su götürür. Çocuk yetiştirmemizden, eğitim sistemimize varıncaya kadar radikal kararlar almamız gerekir. Bir defa çocuğun okumak için susaması gerekir. Susamayana su içiremezsin. Hafta sonu, yaz tatillerinde okul dışında başka bir yerde çalışan çocuk, okumanın kıymetini bilir. Gerisi laf-ı  güzaftır. 

Sahi, çocuğuna  sunduğun bu imkanları, Şeytanı bol bu dünyada sana bugün sunsalardı sen okur muydun? İstersen bir düşün. 28/03/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde