Ana içeriğe atla

Yaka'da üç yabancı

29.03.2016 akşamı 19.30 sularında konferansa gitmek için otobüs durağına geldim. Durağa modern giyimli bir bayan geldi. Yanında da iki erkek vardı. Ellerinde de üç adet valiz. Bir naylon poşetin içerisinde de kocaman oyuncak bebek ya da köpek.

Hal ve hareketlerinden çok mutlu oldukları görülüyordu. Başladılar aralarında konuşmaya. Rahat tavırları gözümden kaçmadı. Konuşmaları, gülüşmeleri ve rahat tavırları bu ülkede uzun yıllar yaşadıklarını hissettirdi bana. Konuşmalarına kulak kabartmam gerekmedi. Çünkü yüksek sesle konuşuyorlardı. Arapça konuşuyorlardı. Yarım dilimle nereye gidiyorsunuz, nereye taşınıyorsunuz akşam akşam demeden kızın arkadaşına "Abartma,abartma" dediğini duydum. Çatır çatır Arapça konuşan kızın ağzından çıkan "abartma" kelimesi sanki İstanbul şivesini andırıyordu. Çok fasih Türkçe gerçekten.

Konuşmalarını anlamaya çalışıyorum. Ne de olsa 12 yıl Arapça eğitimi aldım.  Çok da başarılı olamadım. Çünkü çok hızlı konuşuyorlardı. Sık sık kullandıkları "Ba'de'l harbi" harpten sonra kelimesi dikkatimi çekti.

Az sonra kızımız durakta bekleyenlerin oturduğu oturağa çıktı ayakkabısıyla birlikte. Erkeklerden biri koca ve kaliteli cep telefonunu çıkardı. Poz veren kızı çekmeye çalıştı. "Valizlerle beraber çek" demesiyle durakladı erkek.  Kızım! Ayakkabınla bastığın yere insanlar oturuyor. Oldu mu ya şimdi yaptığın dedim. Kız aşağıya indi. Hep beraber "Özür dileriz" dediler. Sonra valizlerinin yanına geçti kız. Yanına gelen erkekle beraber fotoğraf çektirdi. Sonra fotoğraf çeken de onlara yaklaştı birlikte bir kaç selfi çektiler.

Otobüs geldi. Eşyalarıyla birlikte orta kapıdan bindiler. Ben de en öne yaşlılar koltuğuna oturdum. Benim onları izlemem bu şekilde sona erdi diye düşünürken sesten duramadım otobüste. Geriye dönüp baktım. Benim üçlü orta kapının oraya demir atmışlar. İkisi oturakta, diğeri aradaki boşlukta. Tüm otobüsün duyacağı şekilde yüksek sesle konuşmaya devam ediyorlar.

Pes doğrusu dedim tabii içimden. Yabancısı oldukları memlekette hiç yabancılık çekmiyorlar. Yüksek sesle konuşmaları yine manidar bulduğum diğer yönleri. Hayret ettim ve takdir ettim. Bizim insanımızdan ne de çok şeyi çabucak öğrenmişler bazı şeyleri. Bizde de bazıları otobüste yüksek sesle konuşur herkes onu dinlemek zorunda kalır. Bunlar da öyle. Duraktaki oturağa ayakkabısıyla çıkması yine bize yabancı değiller izlenimi verdi bana. Tek bize benzemedikleri yönleri, oturağa  böyle
çıkılmaz dediğimde benimle kavga etmediler. Hasılı kafam, gözüm kırılmadı. Bize benzemeyen bir yönleri daha var. Ne zaman geldiler bilmem ama 20-22 yaşlarında olan bu gençler Türkçe'yi öğrenmişler ve konuşuyorlar. Konuştuğumu da anlıyorlar. Ben 12 yıl Arapça ve İngilizce gördüm. Ne konuşurum, ne de konuşulanı anlarım. Bu yönleriyle de bize yabancılar. Diğer yönleriyle hep bu toprağın insanı.

İyi de kardeşim, adamlar oturağa çıktılar, otobüste yüksek sesle konuştular diyeceğin bu. Yazıyı bu kadar uzatmana ne gerek vardı diyebilirsiniz. Sizin kadar kelamı kibar değilim bunu da ifade edeyim.

Sahi bizim yurtdışında olanlarımız onlar gibi rahat hareket edebiliyorlar mı oralarda? Otobüs duraklarına ayakkabılarıyla basıyorlar mı? Topluluk içerisinde bağırarak konuşuyorlar mı başkasına aldırmadan... 29.03.2016



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde