Ana içeriğe atla

Yazık oldu bu ülkenin okumuşlarına!

Yıl 1915.  Çanakkale Muharebesinde bu ülkenin okumuşları olmak ya da olmamak savaşında şehit oldu. Bir çok lise mezun veremedi. Çünkü daha 18'ini bile doldurmamış liselilerimiz savaşa gitti ya da götürüldü.

Okur-yazar oranının düşük olduğu Osmanlı'da savaşta ölen okumuşların oranı yüksektir. "Oy 15'liler"  türküsü savaşa katılanların yaşını da vermektedir. Bu savaş baba, oğul ve torunun omuz omuza savaştığı bir hayat-memat savaşıydı. Sonunda okumuşlarımız mevta oldu. Bu ülke için canını verenlerden Allah gani gani rahmet eylesin.

Yıl 2016. Dış güçlerin kuklası bu terör örgütü,  40 yıl boyunca kendini dindar-mütedeyyin bir yapıda gösterip kendi ellerimizle teslim ettiğimiz gençleri okuturum bahanesiyle ilmek ilmek işleyerek kendisine kul-köle yetiştirmiş. Dindar ve mütedeyyin insanlar yağmurdan kaçarken doluya tutulduğunu 15 Temmuz'da anladı. Sonuçta ülkeyi uzun yıllar belini doğrultamayacak ve yaralarını saramayacak şekle getirdi. Sağ gösterip sol vuran maşa bir örgüt bu milletin içinden devşirdiği bu toprağın okumuş süper beyinlerini yem olarak kullandı. Hepsini kendi emellerine alet etti, suça bulaştırdı. Binlerce okumuş fakat aklını kullanmayıp, kiraya vermiş süper çocuklarımız da bu uğurda heba edildi. Yani öldü ya da öldürüldü.

2015'de de okumuşları yok ettik, 2016'da da. 100 yıl öncesi ölenler "Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli" diye seve seve öldüler. 100 yıl sonra ölenler ise ihanet şebekesinin direktifiyle bu ülkenin  mahremine saldırdılar. Hem kendilerine, hem de bu ülkeye kıydılar. 1915'de ölenler şehadetleriyle övünecekler, hep bunun şerefini taşıyacaklar. 2016'da ihanet eden okumuşlar ise hep ihanetlerinin ayıbını yaşayacaklar, utanacaklar.

2016 yılındaki ihanet teşebbüsünde okumuşlar ölmekle kalmadı. Aynı zamanda bu ülkede kimsenin kimseye güvenmediği, birbirine şüpheyle baktığı bir ortamı miras bıraktı. Yazık oldu bu ülkeye! Yazık oldu bu ülkenin milli servetine! Yazık oldu bu ülkenin yetişmiş insanına! Yazık oldu bu ülkenin  adalet ve güven anlayışına!

Başkasının maymunu olan ihanet şebekesine niye böyle yaptın deme durumumuz yok. Çünkü hain haindir. İhanetiyle müsemmadır. Besledik bu kargayı, o da bizim gözümüzü oydu, hatta kalbimize sapladı. Burada esas öz eleştiri yapması gereken tüm birimleriyle teyakkuzda olmayan hantal devlet yapımızdır. Hem hantal devlet anlayışımızdan kurtulacak bir mekanizmayı kurmak lazım. Hem de devleti yönetenler, bir ihanet şebekesine göz yumanlar, ayakta uyuyanlar, görmezden gelenler şapkalarını öne koyup nedamet duymalıdırlar. Geçmişten günümüze ucundan, kıyısından bu devleti yönetmede ihmali olan devlet yetkilileri çuvaldızı bir başkasına batırırken iğneyi de kendilerine batırmalıdırlar. 22/11/2016


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde