Dini
bir yapılanma olarak bilinen bir yapının yıllardır kazandığı müktesebatı 15
Temmuz'da elinin tersiyle bir çırpıda itmesi sonucunda şimdi çoğu kimse
ilahiyatçılara kızıyor; toplumdaki görevlerini yerine getirmediler, doğruları
anlatmadılar, sorumlulukları büyük diye.
Bir
ülkede işler ters gitmeye başlayınca ilk işimiz, sorumlu ve suçlu avına çıkarız. Tabii
kendimize dokunmadan egomuzu ve içimizi rahatlatmaya çalışırız. Bunun adı suçu
başkasına yamamaktır. Şunu bilelim ki bir yerde işler sarpa sarmışsa
birbirimizi suçlamayı bırakıp, gözümüzü bir başkasına kaydırmaktansa kendi
kendimize öz eleştiri yapıp ben bu süreçte ne yaptım, ya da ne yapmadım da
başımıza bu geldi şeklinde düşünmemiz lazım. Çünkü bu ülkede yaşayan herkes bir
makinenin dişlileri gibiyiz. Bir yerde bir aksama meydana gelmişse sorun
arızalanan yerde olabildiği gibi bir başka yerdeki ihmalden de kaynaklanabilir.
Ben burada ilahiyatçıları ele almak istiyorum. Çünkü çoğu kimse ilahiyatçıların
iyi bir model olup etrafına bir kaç insan toparlayamadığını, bildiklerini
söyleyemediğini...dile getirmeye başladı. Haksız da sayılmazlar hani.
İlahiyatçılar hakkındaki yazacağım görüşler kendi görüşlerim olacaktır. Geneli
ifade etmez.
İlahiyatçıların çoğu niçin iyi bir model değildir? Niçin sözleri dinlenmez? Her zaman her yerde
niçin doğruları söyleyemez? Sorunu İlahiyatçıların çocukluğunda yani yetişme
şartlarında aramak lazım. İlahiyatçıların yetişme ortamı olan Kur’an Kursu ve
İHL gibi eğitim yuvalarında yerine ve kişiye göre şiddet, hakaret, korku,
baskı, incitme vardır. Bu saydığımız şeyler çocuktaki öz güveni küçük yaşta yok
ediyor. Kendine olan öz güveni kaybeden kolay kolay bu yetiyi bir daha kazanamaz.
Her şeyden önce bu eğitim yerlerinde görev yapanlar iyi bir pedagoji
eğitiminden geçirilmelidir. Çocukların seviyesine inebilecek iletişim bilgisine
sahip olmalıdır. Yine din eğitimi verilen yerlerde okuyanların ekseriyeti maddi
imkanlardan yoksun öğrencilerden oluşmaktadır. Çoğu yurtlarda kalmaktadır.
Zengin kimselerin zekat, sadakaları bu çocuklara verilmektedir. Özellikle Kuran
Kursunda okurken cenazesi olan kimselerin hatmine götürülen bu çocuklara,
karşılığında para verilmektedir. Giyim-kuşam gibi ihtiyaçları yine buralara
zenginler tarafından gönderilen elbiselerden karşılanmaktadır. Hem elbise, hem
harçlık yönünden hep almaya alıştırılan bu çocuklar özellikle verme yöntemi
dolayısıyla ezik ve incinmiş olarak yetişmektedir. Ayrıca kafasına takılan
soruları rahat bir şekilde hocasına soramaz. Sorduğu takdirde ayıplanma, azar
gibi durumlarla karşılaşma riski yüksektir. Giyim-kuşam konusunda farklı
giyinme yine ayıplanma ve beraberinde dışlanma riski taşır. İbadetlerde
gevşeklik ve ihmal gerektiği zaman azar ve şiddete yol açabilir. İbadetlere
zaafı olan birey üzerinde ayrıca durulmaz, ibadetin önemi ve sevgisi verilmez.
İlahiyat Fakülteleri yüksek lise gibidir. Mahalle baskısını okuyan hisseder.
Değişik grup ve cemaatlerin öğrenci kapma yeridir aynı zamanda. Farklı fikirler
ileri sürmek "-ci,-cı" damgası yemek için yeter sebeptir. Kur'an
Kursu, İHL ve ilahiyat ikliminde yetişenler farklı toplum kesimi ve öğrenci
kitlesiyle pek muhatap olmazlar. Kendi içinde kapalı bir kutu gibidir. Sanki
bir laboratuvarda yetişir.
Fakülteyi
bitirip göreve başladığı zaman bu okul türlerinden bir başka yerde görev
yapmada zorlanırlar. Çünkü kendi dünyasından farklı bir ortam olduğunu görür.
Kolay kolay uyum sağlayamazlar. Herkes kendisinden iyi şeyler konuşmasını,
sohbet etmesini bekler. Toplum da yeni fikirlere kapalıdır. Toplumdaki yerleşik
din algısından başka farklı bir fikir öne sürülürse kabul edilmez. Herkes kendi
fikrini ve görüşünü desteklemesi için ilahiyatçıyı bir nevi noter olarak görür.
Hatta çoğu zaman halk bildiği bir konuyu test etmek için soru sorar, bazıları
da soru sormak için sorar. Kimse ilahiyatçının fikrini tasvip etmez, önem
atfetmez. Çünkü çoğu kimsenin
ilahiyatçıdan önce danıştığı hocaları vardır. Hocasına yüklediği gizem kendi gözünde
daha değerlidir. İlahiyatçı olarak sırtını herhangi bir gruba dayamaz isen
görüşüne riayet edilmez, arkanda destek bulamazsın. İlahiyatçıdan sohbet
bekleyen kişiler de kendilerinin eleştirilmesini istemezler. Kendilerinin
dışındaki insan ve grupların eleştirilmesini ister. Kendi, ilahiyatçıdan övgü
bekler. Farklı fikir öne sürdüğün zaman adın reformcuya çıkar, düzenin hocası
hatta sapık görüşlü denir. Çoğumuz dinde çözüm aramaktan ziyade eski mezhep
imamlarının görüşünü söylememizi ister. Onların görüşleri üzerine yorum ve
değerlendirmede bulunmak tehlikelidir. Doğru bildiğini kolay kolay söyleyemez.
Çünkü ihtiyaç sahibi olduğundan geçmişte bir başkasının elinden para almıştır.
Özellikle onların yanında dik duramaz, ya sessiz kalır, ya da görüş içine sinmese
de kendisinin okumasında emeği olanların görüşlerini tasvip eder görünür.
İlahiyatçıları eleştirmek için mutlaka yetişme şartlarını göz önünde bulundurmak gerekir. Bu ülkenin her şeyden önce farklı fikirlere açık olması, ilahiyatçıyı rahat bırakması ve farklı fikrinden dolayı dışlamaması gerekir. Din eğitiminde uzmanlaşacak kişilerin ekonomik durumu iyi olanlardan seçilmesi, herhangi bir grup ve cemaate ait olmaması, tüm cemaatlere aynı mesafede bakması, doğruya doğru, yanlışa da yanlış diyebilmesi gerekir. Din eğitimi alacak kişilere ta küçüklüğünden itibaren dinin sevdirilerek anlatılması, asla baskı yapılmaması, şiddete maruz kalmaması için eğitimi verecek kişilerin çocuğun seviyesine inebilecek kişilerden seçilmesi esas olmalıdır. Lise ve üniversite ortamında öğrencinin başkasına muhtaç olmadan kalabileceği rahat bir ortam olmalıdır. Öğrenciye yardım yapılacaksa bu yardım başarısına göre burs vermek şeklinde olmalıdır. İlahiyat fakültelerinin sayısı mutlaka azaltılmalıdır. Ortalama 20 net yapabilen bir öğrenci bu fakültelere girememelidir. Dini alanda tartışmalı olan konular yaşayan akademisyenlerden oluşacak bir kurul vasıtasıyla masaya yatırılıp vuzuha kavuşturulmalıdır. Farklı görüşü olanların görüşü de şaz görüş olarak kamuoyuna bildirilmelidir. İlahiyatçıların başvurduğu kaynaklar konusunda ortak bir kanaat ortaya çıkarılmalıdır... Cemaat ve gruplar din alanında konuşacak ve fetva verecek kişileri mahalle baskısına tabi tutmamalıdır. Herhangi bir cemaate mensup bir ilahiyatçı da konuşacağı zaman cemaat şemsiyesini bir tarafa bırakmalıdır.
Vatandaş
ilahiyatçılardan kendi görüşüne uygun fetva vermesi ve görüş bildirmesi için
beklenti içerisine girmemelidir. Bir konu hakkında bilgi edinecek kişi birden
fazla ilahiyatçıdan görüş sormasında fayda vardır. Görüşü isabetli olmayan
kesinlikle dışlanmamalıdır. Farklı görüşünden dolayı meslektaşlarıyla rahat bir
şekilde fikir alış verişinde bulunabilmelidir…
Çok iyi yetişmiş ilahiyatçılarımız var. Onları tenzih ederim. Tespitlerim genele teşmil edilemez. İlahiyatçıları yetiştirenlerin ve onlara yardım edenlerin iyi niyetinden kimsenin şüphesi olmasın. İlahiyatçılardan çok şey bekleyenler lütfen takkelerini öne koyup onların evlerinden başlayarak okul ortamlarındaki öz güvenlerini yok eden hal ve hareketlerini göz önünde bulundurmalarında fayda vardır.
Hasılı, küçüklüğünde dayak diyen ve baskı gören ilahiyatçı, büyüyünce dayak atan olabiliyor, hep almaya alışan veren yani cömert olamıyor, büyüse bile içindeki baskıyı atamıyor, rahat konuşamıyor, hep fincancı katırlarını hesaba katmak zorunda kalıyor.
Yine her zamanki gibi uzun ve karışık anlattım maalesef. 23/08/2016
Çok iyi yetişmiş ilahiyatçılarımız var. Onları tenzih ederim. Tespitlerim genele teşmil edilemez. İlahiyatçıları yetiştirenlerin ve onlara yardım edenlerin iyi niyetinden kimsenin şüphesi olmasın. İlahiyatçılardan çok şey bekleyenler lütfen takkelerini öne koyup onların evlerinden başlayarak okul ortamlarındaki öz güvenlerini yok eden hal ve hareketlerini göz önünde bulundurmalarında fayda vardır.
Hasılı, küçüklüğünde dayak diyen ve baskı gören ilahiyatçı, büyüyünce dayak atan olabiliyor, hep almaya alışan veren yani cömert olamıyor, büyüse bile içindeki baskıyı atamıyor, rahat konuşamıyor, hep fincancı katırlarını hesaba katmak zorunda kalıyor.
Yine her zamanki gibi uzun ve karışık anlattım maalesef. 23/08/2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder