Ana içeriğe atla

Siyasilerimiz İHL Üzerinden Siyaset Yapmamalı!

Bu yazımın muhatabı ister samimi, ister geçer akçe olması dolayısıyla seçim çalışması döneminde İHL üzerine konuşma yapan herkestir. Bunu baştan söyleyeyim. Kimse, kimi kastediyor diye belleğini yoklamasın. Yazımda belirli bir kesimi kastetmeyeceğim. Ama yarası olan da gocunsun.

İHL'ler bu ülkenin bir gerçekliği ve ihtiyacıdır. Açıldığı andan itibaren bunu da bu okullar ispatlamıştır. Maarifimizde bu okulların özel bir yeri olmasına rağmen bu okullar ekseriyetle üvey evlat muamelesi görmüş ve tu kaka yapılmıştır. Son yıllarda da öz evlat muamelesi görmektedir. Kimi biçmeye, kimi de ihya etmeye çalıştı. Her iki yaklaşımı da sağlıklı görmüyorum. Seven de sevmeyen de bu okulları tıpkı diğer okullar gibi kendi haline bırakmadı. 

Şunu herkes bilsin ki bu okullar kimsenin ne arka bahçesidir, ne de devlete dinamit koyan okuldur. Ne bazılarının yere-göğe sığdıramadığı gibi bu okullar dört dörtlük, ne de bazılarının sandığı gibi devlet düşmanının yetiştiği, gerici ve yobazı bol okullardır. Nasıl ki diğer okulları bu ülkenin vatansever insanlarının çocukları tercih ediyorsa bu okulları tercih edenler de aynı kaptan yiyen, aynı havayı teneffüs eden, üzüntü ve kıvançta aynı duyguları paylaşan kişilerdir. Bu okulların diğer okullardan farkı, müspet ilimlerin yanında öğrencilerin dini yönden eğitim almalarıdır. Buradan bu okula gidenler çok dindar, diğer okullara gidenler az dindar anlamı çıkmasın. İHL'lerde okuyup mezun olan kişiler içerisinde değerlerimizle barışık samimi kişiler olduğu gibi diğer okullardan mezun olanlar içerisinde de değerlerimizi yaşamaya çalışanların sayısı çoktur.

Hal böyle iken seçim zamanlarında propaganda yapanlar  gündemlerine mutlaka İHL'leri alır ve halkın teveccüh gösterdiği bu okullardan prim kazanmaya çalışır. Kimi İHL'liyim, kimi de okumak istemiştim, olmadı diyerek bu okulları sahiplenmeye çalışır. Siyasilerimiz bu okullar yerine kendilerine başka konular bulsa iyi olur. Bu okullar partiler üstü olarak görülmelidir. Ağızlarına bu okulları aldıkça bu okullarımız siyasetin içine çekilmektedir. Eğer söylediklerinde samimilerse bu okulları kendi hallerine bırakmalıdırlar. Bu okullar üzerine siyaset yapmaktansa başta bu okullar ve diğer okullarımızın sorunlarını masaya yatırarak eğitim ve öğretimimizde nasıl daha iyi iyileştirmeler yaparız sorusu üzerine yoğunlaşırlarsa bu ülkeye en büyük hizmeti yapmış olurlar.

Siyasilerimiz hangi okul türü olursa olsun milli eğitimin genel ve özel amaçları çerçevesinde "tüm okullarımızdan milli ve manevi değerlere önem veren, ülkesini seven, ülkenin kalkınması için çabalayan, ahlaki ve etik değerleri önceleyen nesillerin yetişmesini nasıl sağlayabiliriz," derdini düstur edinmelidir, sloganlarla yaşamayı, seçmenine mavi boncuk dağıtmayı, onlara göz kırpmayı bir tarafa bırakmalıdır.

Anlatmak istediğim bu okullara ihtiyaç olduğu kadar diğer okullara da ihtiyaç vardır. İfrat ve tefride giderek bu okullar üzerinden oy avcılığı yapmayalım. Hangi okul türü yapılırsa yapılsın, amacımız kemiyetten ziyade keyfiyet yani kaliteyi yakalamak olmalıdır. Böyle bir bakış açısı bu okulların işlevini yerine getirmesine fırsat verir ve bir ihtiyacı gidermeye devam eder. Bu okullar tarihteki yerini alsın, siyasete meze olmasın, siyasetimize alet etmeyelim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde