Ana içeriğe atla

Seçmen Dediğin Sandıkta Konuşur

Siyasi partilerimiz hummalı bir şekilde seçime hazırlanıyor. Hepsi vekil adaylarını belirledi. Listeler hazırlanıp YSK'ya verildi. Siyasi partiler propaganda için sahaya indi ve meydanlar kızıştı.

Siyasi partiler propagandalarını yapadursun, seçmen şimdiden harekete geçti bile. Sosyal medyadan tutun da, kahvehane köşelerine varıncaya kadar her yerde seçim konuşuluyor. Keşke konuşulsa eyvallah diyeceğim. Şimdiden kılıçlar çekildi, gerginlikler başladı. Görüşünü açıklayandan, yorum yapana, adaylar belli olmadan adaylar hakkında değerlendirmeler özellikle sosyal medyada çarşaf çarşaf paylaşılıyor.

Siyasetin içinde olup konuşanı, propaganda yapanı anlarım. Çünkü işi siyaset. Merak ettiğim sandıkta konuşması gereken seçmen daha seçimlere günler kala niçin konuşur, yazar ve çizer. Sandık ne için var? Yediden yetmişe politize olmuşuz vesselam. Haydi diyelim ki birileri profesyonelce bu işi yaparken seçmen de amatörce veya fahri olarak yapıyor. Sosyal medyada siyasetin tam ortasına girmiş öyle insanlar var ki siyasilerin sosyal medya ayağı gibi. Yorum yazan ve paylaşan kişilerin çoğu da memur. Bildiğim kadarıyla memurların siyaset yapması, bir parti lehine ve aleyhine siyaset yapması yasak, cezayı gerektirir. Üstelik cezası da ağırdır. Başıma gelene razıyım, savunduğum parti için her şeyi yaparım. Zaten herkes yapıyor, nasılsa kimse bir şey demiyor deniyorsa ona bir şey diyemem. Ama herkes kendi işini; siyasetçi siyasetini, memur memurluğunu, amir amirliğini, esnaf esnaflığını yapsa daha iyi olmaz mı? 

Merak ettiğim sosyal medyadan bir partinin lehine veya bir başka partinin aleyhine doğru-yanlış demeden paylaşım yapanlar bugüne kadar rakip partiden bir kişiyi kendi safına çekebildiler mi? Hazırında herkes safında duruyor. Üstelik rakip hakkında sosyal medyada dolaşan ve algı oluşturmayı amaçlayan paylaşımları tedavüle sürmek ahlaka, etik ilkelere, savunduğumuz insani değerlere sığıyor mu? Rakibe belden aşağı vurmak, bu uğurda her yolu mübah görmek günah değil mi? Toplumu germekten, toplumda bilgi kirliliği oluşturmaktan başka bir işe yaramayan bir yöntemle elde edilecek başarının kime, ne yararı vardır?

Çamur at, izi kalsın siyaseti kirli bir siyasettir. Fazlasıyla siyasetimizde kullanılıyor. Bu kirli siyasetin içine gözü kara girmenin kendimizi de kirletmekten başka ne işe yarar? Yok illaki siyaset yapılacaksa temiz siyaset ne güne duruyor. Bari bu işi yaparken Allah'tan korkulmuyorsa kuldan utanılsa...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde