Ana içeriğe atla

DKAB Öğretmenlerinden Ne İsteniyor?

Malumunuz haziranın son iki haftası ile eylül ayının ilk iki haftası öğretmenlerin mesleki çalışma dönemleridir. Tüm öğretmenler 09.00-13.00 arasında okullarında yapılan seminer çalışmasına katılırlar. Yapılan bu çalışmalar ne kadar verimli ya da değil tartışmasına girmeyeceğim. Değineceğim husus başka.

Son birkaç yıldır yapılan mesleki çalışmalarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, İHO ve İHL öğretmenleri için ayrı okullar planlanmakta. Eğitim bölgesindeki tüm DKAB öğretmenleri belirlenen okula getirilmektedir. Bu branştaki öğretmenlere iyilik mi yapılıyor, kötülük mü? Özel bir statü mü tanınıyor? Anlayamadım gitti.

Tüm branşlar ayrı ayrı okullarda toplansa Din Kültürü de bir branş olduğuna göre bu planlamaya eyvallah diyeceğim. Gördüğüm kadarıyla bu muamele sadece DKAB öğretmenlerine yapılıyor. Sebebi nedir? Bunda ne hikmet vardır? Hangi fayda mülâhaza edilmektedir? İnan anlayamıyorum. Bu işi planlayanlar bunun hikmetini izah ederlerse dünyalar benim olacak. Yok, sana dünyayı zehir edeceğiz denirse buna diyeceğim bir şey olmaz.

Bu muamele DKAB öğretmenlerini aynı zamanda mağdur ediyor. Çünkü bu öğretmenler çalıştığı okula daha rahat bir şekilde gidip geleyim diye okulunun yakınından ev tutmuştur. Şimdi işin yoksa iki vasıtayla seminer çalışmasına git gel her gün. Haydi bundan da geçtim diğer branşları kendi okullarında bırakarak DKAB öğretmenlerini bir başka okula toplamayı diğer branşlar nasıl düşünür? Bize ayırım yapılıyor, ikinci sınıf muamelesi görüyoruz diye düşünemezler mi?

Amacımız DKAB öğretmenlerinin görgü-göresekleri artsın, bilgi alışverişi yapmalarını sağlamak denirse diğer branşların buna ihtiyacı yok mu?

Hikmetinden sual olunmaz, emir de demiri keser. Dilediğinizi yapın. DKAB öğretmenleri de yapılan planlamayı yerine getirir. Ama yaptığınızın makul bir açıklaması olsun.

Sahi, DKAB öğretmenlerine seminer dönemlerinde iyilik mi yapılıyor/ kötülük mü? Seçin beğenin, karar sizin. 05.09.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde