Ana içeriğe atla

İki okul müdürü profili...Seç-beğen!

Merkezin kenarında bir okul düşünün: Maddi imkanlar yönünden zayıf, kantini yok, hizmetli ve öğretmen sıkıntısı çeker devamlı. Ücretli öğretmenlerle eğitim ve öğretime devam eder genellikle. Kurum kültürü oluşmaz. Çünkü gelen gitmek için gelir. Fırsatını bulduğu anda bırakır gider. Ulaşım zor ve meşakkatlidir. Bahçesi geniş olmasına rağmen sosyal alanı yoktur, kalorifer yakılması bir sorundur. Merkez bir okula göre ilçenin nimetlerinden en az yararlanır. Kırtasiye, fotokopi, toner ve yazıcı ve fotokopi makinesi hep sorundur. Çoğu öğrencide bir hedef yoktur.

Şehrin merkezindeki bir okulun durumu ise kenardaki okulun tam tersidir.

Aklınızdan sorununuz var da müdür olmak isterseniz hangi tür okulda görev yapmak istersiniz? Elbette imkanları olan merkezi bir okulda çalışmayı tercih edersiniz.

Bir okul müdürü düşünün ki öğretmen ve öğrencinin huzurlu bir ortamda eğitim ve öğretim görmesi için okulun imkanlarını sonuna kadar zorlayıp eğitim ve öğretime başlıyor. Sene başında öğretmenin kullanacağı tahta kaleminin mavi, kırmızı ve siyahını temin ediyor. Mürekkebi bittikçe doldurulması için öğretmenler odasına mürekkep koyuyor, ilçenin verdiği fotokopi kağıdını, makinesiyle birlikte öğretmenin kullanımına sunuyor, kağıt ve toneri bittikçe ya birlik hesabından alma yoluna gidiyor, ya da ödenek imkanı olan lise müdürleriyle irtibata geçerek ihtiyacını giderme yoluna gidiyor. Öğretmen takviye kursu için derse giriyorsa ders defterini temin yoluna gidiyor. Öğretmenin ders programını arada boşluk bırakmayacak şekilde hazır hale getiriyor. Bu idarecinin tek hedefi vardır: öğretmenin huzurlu bir şekilde derse girmesi ve öğrencilerine verimli olmasıdır. Bu müdür merkezi bir okulun müdürü müdür yoksa taşranın mı? Öğretmenlerine her türlü imkanı sunan bu müdür maalesef kenarda görev yapan biridir.

Merkezde görev yapan müdür ise fotokopi makinesine şifre koyarak öğretmenin hizmetine sunuyor, kağıt istiyorsun: "Kağıt temini sizin göreviniz hocam" cevabı alıyorsunuz. Tahta kalem diyorsunuz. "Hocam ne kalemi, kalem bulmak öğretmenin asli görevlerindendir" deniyor. Hocam takviye kurs için defter lazım. " Hocam onu öğretmen temin eder" cevabına alışıyorsun kısa zamanda. 

Ders programı hazırlanırken öğretmen merkezli değil, idareci ve öğretmen hesaba katılarak hazırlanmakta.

Öğretmen çekeceği fotokopinin parasını öğrenciden toplayacak, kağıdını koltuğunun altında getirecek...Hasılı merkez müdürü sorumluluğu tamamen öğretmene yüklemiş, taşra müdürü ise bütün sorumluluğu üzerine almış. 

Hangi müdür daha rahattır desem herhalde her birimiz merkez müdürüdür der. Ben de aynı kanaati taşıyorum. Belki de en doğrusu merkez müdürünün yaptığıdır. 18.10.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde