Ana içeriğe atla

Nuh'un peygamber olduğunu nasıl ispatladım? *

2005 yılında ikizlerim şimdinin TEOG sınavı yerine geçen OKS sınavına girmişlerdi. Bir  tanesi Türkiye 345.si olmuş, ilk tercihi olan Fen Lisesine 7.sırada yerleşerek kayıt yaptırma hakkı elde etmişti. Okulun web sayfasından kayıtta istenen evraka bir göz attım. Aşağı yukarı bir sayfalık kayıt belgesi isteniyordu. İstenen evrakı hazırladım, kayıt yaptırmaya okula gittim.

Okulun kayıt komisyonu götürdüğüm evrakı inceledi. Tam kayıt yaptıracağım esnada okul müdürü: “Bu okula kayıt yaptırmak için gereken bir evrak eksik” dedi. Hangisi hocam dedim. “Matematik ve Fen Bilgisi notlarının 4.00’dan aşağı olmadığına dair okulun yazısı yok, bu yüzden ben bu kaydı yapamam” dedi. Kendisine, sayın hocam çocuğun diplomasında diploma notu: 5.00 yazıyor. Bu, çocuğun tüm derslerinin 5.00 olduğunu göstermez mi dediğimde, “Evet, tüm derslerinin beş olduğunu gösterir göstermeye. Ama diplomayı sahte hazırlamış olabilirler. Bizim için belge yani okulun yazısı gerek” cevabını verdi. Hocam, diplomayı sahte hazırlayan okul, belgeyi mi sahte hazırlayamayacak? Bir defa minareyi çalan kılıfı hazırlar dedimse de Nuh’un peygamber olduğunu kabul ettiremedim. Sonunda çocuğumun Adana’daki okulunu aradım. Müdürün istediği belgeyi faksla gönderdiler. Müdür, “Hocam biz gelen bu faksla çocuğun kaydını yapalım şimdilik, ama belgenin aslını hemen getirmeniz gerek” dedi. Tamam deyip çocuğun kaydını nihayet yaptırabildim.  Belgenin ıslak imzalı aslı APS vasıtasıyla 1-2 gün içinde okula ulaştırıldı.

Türkiye'de her güne yeni bir gündemle uyanıyoruz. Her gündem sonu gelmeyen yeni meselelere kapı açıyor. Her mesele fludur bizde. Hiçbir konu vuzuha kavuşmaz. Çünkü niyetimiz konuyu, problemi çözmek değildir. Tüm mesele siyasi rakiplerimizi  alt etmek için pozisyon almaktır. Birimizin ak dediğine diğerimiz kara der. Ak; aklığını, kara; karalığını ispat etmek için ömrünü harcar. Hiçbir belge, savunduğumuzu ispatlamadığı müddetçe bizim için geçerli değildir. Tek doğru beynimizde oluşturduğumuz algılardan ibarettir.

Son zamanlarda yine ayrışmamıza neden olabilecek bir konu bulduk: Yüksek kademede olan bir siyasiye ait diploma meselesi gündemimizde. Diploması var mı, varsa kaç yıllık, orta yerde dolaşan bu diploma sahte mi, değil mi konusunu bulduk. Helal olsun bize. Bir partimiz adı geçen kişiye ait diplomasının olup olmadığını YSK'dan ister. YSK, istenen diplomanın noter tasdikli örneğini siyasi partiye gönderir. Adı geçen siyasi parti, YSK'nın gönderdiği bu noter tasdikli diploma örneğini sosyal medyadan paylaşır: "Başvurumuz üzerine, YSK tarafından iletilen noter onaylı diploma örneğini paylaşıyoruz" ve altına: "Diplomanın gerçek olup olmadığına ilişkin hukuki başvurularımız devam edecek" notunu düşer. Diploma sahte mi, değil mi bilmem. Ama bildiğim bir şey var: Bizde noter tasdiki dendi mi akan sular durur. Çünkü bir belge noterden onaylanmış ise bu doğrudur. Noter tasdiğini görünce söyleyecek bir sözümüz olmaz. Siyasi partinin açıklamasına bakılırsa noter tasdiğine rağmen diplomanın gerçek olup olmadığıyla ilgili hukuki başvurular devam edecekmiş.

Anladığım kadarıyla Yüksek Seçim Kurulunun verdiği noter tasdikli belge,  tam ikna etmemiş anlaşılan. Noter ve YSK  belgeleri bile ikna etmediğine göre acaba biraz kopya verip neden ikna olurlar. Onu söyleseler de bu iş kapansa. Bence bu işin çözümü: Diploma sahibinin "Bu diplomayı falan tarihte aldım, notere de yutturdum, sahtedir, gerçekle bir alakası yok" demesidir. Ya da benim yaptığım gibi mezun olduğu okuldan bir belge alıp diplomanın sahte olmadığını ispatlamasıdır... Belki o zaman  Nuh’un peygamber olduğunu kabul ederler. Tabii amaç kayıkçı kavgası değilse…

* 15/06/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde