Ana içeriğe atla

Ortaöğretim ve Üniversite Sınavlarıyla İlgili Önerilerim

2017-2018 öğretim yılında uygulanmak üzere hem liselere giriş, hem de üniversiteye giriş sistemi değişti. Hem MEB, hem de ÖSYM tarafından yapılacak sınavlarla ilgili açıklamalar yapıldı. Fakat tartışma bitmedi. Çünkü sınavın şurası eksik, burası eksik, şu dersten soru az, bu dersten çok, şu sınıftan çıkacak, şu ders geri plana itildi... eleştirileri eksik olmadı hiç. Aksaklığı gidermek için yetkililer yeni ilave veya çıkarımlar yapmasına rağmen sorumlular eleştiri bombardımanına tutulmaya devam ediyor.

Bakanlık veya ÖSYM, her ne yaparsa yapsın tenkitler kesileceğe benzemiyor. Çoğu kimseyi de memnun etmesi mümkün değil. Aslında MEB ve ÖSYM, yeni sınav sistemini zamanlamasız değiştirmekle eleştiriyi çoktan hak etti. Üzerinde iyice çalışılmadan sınavları değiştirme yoluna gitti. Bir defa oyun başladıktan sonra kural değişmez. Olan oldu. Bundan sonra ne denirse boşuna. Çünkü dönüşü olmayan bir yola girildi. Yetkililerin bir iyi yönü var, eksikliklerle ilgili eleştirileri dikkate almaları. Fakat yine de eleştirilmeye devam edecekler. Çünkü şeffaf olmak zor mu zor bu ülkede. Bu aşamadan sonra kime, ne yaparsa yaranamaz. Herkes ayıplamaya ve eleştiriye devam edecektir.

En iyisi Bakanlık ve ÖSYM, Nasrettin Hocanın yaptığını yapsa fena olmaz. Ne yapmıştı hocamız derseniz? Hepinizin bildiği bir fıkra. Yine de anlatayım: Hoca bir gün oğluyla beraber bir yere giderken eşeğe oğlunu bindirmiş, ardından da kendisi yürüyerek yolculuk yapıyor. Gelip geçenler, “Şu çocuğa bak, babasını yürütüyor, kendisi eşeğe binmiş” deyince hoca oğlunu indirir, kendisi biner. Az daha giderler, bu durumu görenler; “Aha vicdansıza bak, kendisi eşeğe binmiş, çocuğunu yürütüyor” diye eleştiri getirirler. Hoca bu sefer oğlunu da bindirir eşeğe. Yolculuğa devam ederler. Az sonra görenler, “Eşeğe yazık, ikisi birlikte binmiş, bunlarda acıma duygusu yok” diye homurdanır. Hoca, oğluyla birlikte eşekten iner; eşek önde, kendileri de eşeğin arkasında yürüyorlar. Az ileride bunları görenler, “Şu ahmaklara bak! Eşeğe binmemişler, yürüyerek gidiyorlar” diye gülmeye başlayınca hoca, eşeğin önüne geçer, oğlunu da eşeğin arkasına geçirir ve “Oğlum, ben önden sen arkadan eşeğin ayaklarından tutalım, eşeği sırtımızda taşıyalım, bundan sonra da kim ne derse desin, kınayanın kınamasına aldırmayalım” diyerek yolculuk yapmaya devam ederler.

Bu aşamadan sonra Bakanlık ve ÖSYM, 2017-2018 öğretim yılından itibaren sınav sisteminin değiştiğini, sınavla ilgili bundan önce yapılan açıklamaları askıya aldığını açıkladıktan sonra sınavların ne zaman yapılacağını, hangi dersten kaç soru sorulacağını, sınavın klasik-test veya sözlü olup olmadığının sınav esnasında belli olacağını, sınavın basın yoluyla açıklandıktan sonra yapılacağını, tüm öğrencilerin her an için sınav olacağını düşünerek hazırlıklı olmaları gerektiğini açıklasa fena olmaz. Aslında Türkiye bu tür bir sınav şekline,  Hababam filminden aşina. Çünkü defalarca izledik, izledikçe güldük. Filmdeki hocaların “Çıkarın kağıtları yazılı yapacağım veya kaldırın kağıtları sözlü yapacağım” sözleri kulaklarımızda çınlar sürekli.

Burada amacım yeni sınav sistemini açıklayan ve eleştiri odağında kalan yetkililere bir nebze de olsa yardımcı olmak. Umarım dikkate alınır. Bu sınavın adını ne koyacağız denirse, madem sınav sistemiyle ilgili öneri de bulunduk, ismine de bir teklif getirelim. Sınavın adı kısaca ÇKS olsun. Yani “Çıkarın Kağıtları Sınavı” veya HSS, yani “Hababam Sınav Sistemi” olsun.
Haydi Bakanlık ve ÖSYM! Hocanın yaptığı gibi eşeği sırtlayın omzunuza, yolunuza devam edin, kimsenin kınamasına da aldırmayın. 12/11/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde