Ana içeriğe atla

Bir Hediyenin Başıma Açtığı İş

Konya düğünlerindeki hediye adedini bilenler bilir. Bilmeyenler için söyleyeyim. Eskiye oranla azalsa da hala devam eden bir hediye anlayışı var. Davet edildiğin düğüne küçük mutfak eşyası götürmek. Bu tür hediyeleşmeden kimse memnun olmasa da adettir denilerek uygun olan bir mutfak eşyası paketlenerek düğün evine gidilir.

21 Ekim'de iki numaralı oğlumu evlendirdim. Düğüne davet ettiğim misafirlerimin ekserisi sağ olsun düğünümüzü şenlendirdi. Hediye getiren de oldu, getirmeyen de. Kimin hangi hediyeyi getirdiğini çoğu zaman bilme imkanımız yok. Zaten çok da önemli değil. Önemli olan davete icabet ve bu mutlu günümüze eşin-dostun şahitlik yapması. Düğünümüze gelen de sağ olsun, gelmeyen de! Hediye getiren de sağ olsun, getirmeyen de! Para veren de sağ olsun, vermeyen de! Kap-kacak getiren de sağ olsun, getirmeyen de! Niyetim eşyanın veya hediyenin büyüğü-küçüğü, değerli veya değersiz oluşu değil. Hatırlanıp gelmek, hatır bilip hediye getirmek de bizim güzel hasletlerimizdendir. Düğüne gelivermek bile en güzel hediyedir.

Şimdi size bana gelen bir hediye ve başıma açtığı gaileden bahsedeceğim. Düğünümüze teşrif eden davetlilerden  hediye olarak az sayıda mutfak eşyası geldi.  Bir hafta sonra evimize gelen çiçeği burnundaki oğlum ve gelinimden mutfak eşyası olarak kullanabileceklerini seçmelerini istedik. Biraz seçmişler, az sonra yanıma geldiler. "Hediyenin birinin içinden aynı zamanda flash bellek çıktı" dediler. Biri hediyeyi sararken içine düşürmüş olmalı dedim. Belleğin kıymeti harbiyesi yoktur ama ya içinde kıymetli bir bilgi varsa arayıp durmasın diye hediye sahibini aradım. "Kardeş, getirdiğiniz hediyenin içine flash bellek düşmüş sanırım, içinde önemli bir bilgi var mıydı? İstiyorsan göndereyim," dedim. Hediye sahibi o da ne dercesine garipsedi sorumu. Belli ki flash kendisine ait değil, hatta bu zamana kadar hiç böyle bir bellek kullanmamış hissi uyandırdı bende. "Bilgisayardan bir bilgi ve doküman almak için kullanılan alet" dediğimde "İçinde ne var bir bakar mısın?" dedi. Taşınabilir belleği bilgisayara takıp baktım. İçinde sadece bir word belgesi vardı. Tıkladım. Öğrencileri için hazırlanmış bir sınav evrakı idi. Yani bir öğretmene ait.

Hediye sahibinin öğretmen olan bir çocuğu yoktu. Bu durumda bu bellek başkasına ait olmalı dedim. Görünen o ki bu arkadaş çocuğunu evlendirdiğinde düğününe teşrif eden bir başka davetli getirmiş bu hediyeyi. Hazırlanan sınav kağıdındaki okul ismi Konya'ya ait bir okul değil, Güney illerimizden bir okulun ismi yazıyor. Şaşırmadım değil. Demek ki Konya dışında başka yerlerin bir kısmında da düğün hediyesi olarak kap-kacak var. Bu tür mutfak eşyasının bir yönü daha var. Gelen hediye ihtiyaç değilse evin uygun bir yerinde ambalajı açılmadan bir başka düğüne götürmek üzere bekletilir. İşte bana gelen hediye de bir böyle bir hediye idi. Paketin içine bir de adını yazmamışsa davetli, tanımadığın bu kişi kimdi diye düşün dur artık.

Hasılı 8 gb'lık flash bellek, gelen hediye içerisinde bana kaldı. Masanın üstünde ne yapacağız diye bekleyedursun. Ertesi günü evin küçüğü yanıma geldi, baba bana flash bellek lazım, bilgi aktarımı yapacağım, dedi. 'Evlat, masada duran flashı al, masaüstü bilgisayarda biçimlendir, sonra kullan dedim. Böylece orta yerde duran flash bellek de sahibini bulmuş oldu.

Biz bizi bekleyen tehlikenin farkında olmadan bir flashımız oldu diye sevine duralım. Flash belleği biçimlendirdikten sonra benim masaüstü bilgisayar açılmaz oldu. Biraz uğraştıktan sonra bilgisayar açıldı. İki-üç dakika kullandıktan sonra ekran donmaya, fare işlev görmemeye başladı. İki-üç gün şu kabloda bir temassızlık var, yok bunda temassızlık var diye kablolarla uğraştım durdum. İşin garibi her defasında bilgisayarı normal kapatamadım. Tek seçenek  bilgisayarı parmağımla düğmesinden kapatmak oldu.  Bir defasında tarihi değiştirerek bilgisayarı geri yükledim. Nafile!

Sonunda bilgisayar ekranı hiç açılmaz oldu, kablolarını sökerek kasayı yüklendim, dolmuş vasıtasıyla servise götürdüm. Bilgisayar çöktü, yeniden format atalım dedim. Akşam bilgisayarı almak için gittiğimde tamirci, format atmaya ihtiyaç duymadığını, bol miktarda virüs varmış; sadece onları temizlediğini, borcunun olmadığını söyledi.

Bilgisayarı yeniden yüklenip dolmuşun yolunu tuttum. Kablolarını taktım, bilgisayar canavar gibi çalışmaya başladı. Bilgisayarımın çalışmamasının nedeni de böylece belli olmuş oldu. Virüsler, bilgisayarımın çalışmasını engellemişti.

Virüsler nereden geldi dersiniz? Maalesef sahibi belli olmayan flash bellekten. Kendisi küçük, cürmü büyük. Olan da bana oldu. Kaç gündür beni uğraştırdığı yetmediği gibi bir de çarşıya kasayı getirip götürdüm. Aman siz siz olun başkasına ait, ne olduğu belli olmayan belleği bilgisayarınıza takmayın. Bir de öğretmenlerin, kaleminden başka neyi var? Onlar masumdur deriz. Gördüğünüz gibi onlara ait bir bellek başıma neler açtı. 12.11.2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde