Ana içeriğe atla

Okulda tek başıma...

08.09.2016 günü verimli bir mesleki çalışma için beş-on dakikalık bir gecikmeyle nakil geldiğim okuluma geldim. Dışardan gelen 8-9 öğretmenin dışında okulda sadece hizmetliler vardı. 100'ün üzerinde mevcudu bulunan okulun öğretmenlerinin yerine in-cin top oynuyordu. Diğer günlerde olmayan anormal bir durum göze çarpıyordu. Belki de okul müdürü toplantı yapıyordur dedim içimden. Karşılaştığım hizmetliye neredeler dedim. " Tüm okulun öğretmenleri kahvaltıya gittiler, dünden mesaj gönderdiler, haberin yok mu yoksa" dedi. Bana mesaj gelmediğine göre sanırım numaram eklenmemiş, mesele anlaşıldı dedim kendi kendime.

Koca okul il dışından gelen az sayıdaki misafir öğretmenle bana kalmıştı. Bayan öğretmenlerin kalabalıklığından öğretmenler odasına girip oturamamıştım. Ahdım vardı oturmak için. Nihayet geldiğimin 5.günü sakin bir şekilde oturabildim.

4 gün boyunca çay almak için çay odasına gittim. Ya çay bitmiş olurdu, ya bardak olmazdı, ya bardaklar kirli olurdu, ya da yeni su çekilmiş olurdu. Çay, bardak ve sıcak suyu bir arada görememiştim. Şimdi koca çay ocağı ve üç çaydanlık çay bana kalmıştı. Yeni okulumun öz evlatları Akyokuş Belediye tesislerinde kahvaltı pardon mesleki çalışma yapadursun, üvey evladı olarak ben, çok sevdiğim çaya talim edecektim öğleye kadar.

Okullar açılıp idare tarafından şahsıma görev tevdi edilirse mazeretim de hazır artık: Hocam kahvaltı ortaklarınızdan biri yapsın bu işi. Ben yapmayayım. Zaten beceremem. Üstelik kahvaltısızlıktan bünyem de zayıf düştü.

Kahvaltı ve kahvaltıya gitmek önemli değil ama hatırlanmamak, hem de alameti farika saçlarıma rağmen. Gerçi normaldir kimse tanımıyor beni hala. Gören de beni il dışından mesleki çalışma için gelen öğretmen sanıyor.  Daha gelir gelmez okulum bezdi benden. Bugün bari uzak kalalım bundan dediler belki de. Kim bilir?

Neyse alacağınız olsun okulumun öğretmen ve idarecileri. Kaderde sizi sayfamda misafir etmek de varmış. Her ne kadar siz beni içinize almasanız da... Afiyet olsun!

Bu arada demliğin biri bitti. İkinciye geçtim. Bana da afiyet olsun. 08.09.2016



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde