Her eğitim ve öğretim yılı sona erdikten sonra velilerimiz
ortaokul ve liselerde okumakta olan çocuklarının yaz tatilini daha iyi
değerlendirsin diye okullar kapanmadan bir arayış içerisine girer. Kimi sportif
faaliyetlere, kimi de bu dönemde özellikle Kur'an-ı Kerimi iyice öğrensin diye
resmi-özel kurslara yönelir. Son zamanlarda dini eğitim verilen yerlerde
de olumlu bir şekilde değişik sportif ve kültürel etkinliklere yer
verilmektedir.
Konya gibi halkı mütedeyyin yerlerde vatandaş mutlaka
çocuğuna din eğitimi aldırmayı bir vazife olarak bilir. Bunun için de çaba
gösterir. Hatta 80'li yıllarda çocuğunu zanaate veya ortaokula gönderecek olsa
bile Kur'an öğrensin diye bir çok aile bir yıl Kur'an eğitiminin
yapıldığı yerlere gönderirdi çocuğunu. Burada amacım; kurslara gideni, kursta
görev yapan ve çocuklarımıza başta Kur'an ve din eğitimi veren hocalarımızı
eleştirmek değildir. Bu camianın içinden gelen biri olarak geçmişte iyi niyetli
de olsa bir çok hocamızın yaptığı bazı tasarruflar çocuklarımızda aksi tesir
yapmıştır. Niyetim din eğitiminin verildiği yerlerde eskiden olan olumsuz
tavırların olmamasına katkıda bulunmaktır.
Geçmişte din eğitimi verilen yerlerin çoğunda dayak,
şiddet, hakaret, ezme yaygındır. Çünkü çocuk teslim edilirken "Eti senin,
kemiği benim" düşüncesiyle teslim edilir babası tarafından. Çocuğun ders
vermeme, haylazlık yapma, çocukluğunu yaşama gibi bir lüksü yoktur. Hocasının
dediğinden dışarı çıkarsa gelsin dayak, gitsin dayak. Allah ne verdiyse artık.
Çocuğa iyi niyetle yapılan bu muamele diğer arkadaşlarının gözü önünde yapılır
ki, diğer çocuklara ibret olsun. Başta olayın kahramanı ve onu izleyenler
alacağı dersi alır. Eve gelip ailesine durumu anlatsa " Hocanın vurduğu
yerde gül biter" denir. Bir araba sopa da evden yer.
Bu deveyi ya güdeceksin, ya güdeceksin kuralından başka seçeneğin olmadığını
gören taze dimağ, -içine sinmese de- artık dersini veren, yaramazlık yapmayan,
kurallara uymak zorunda hisseder kendini. Böylesi biri okur belki okumaya; ama
ya içine kapanır, ya kendine öz güveni kalmaz. Okuduğundan ve çevresinden soğur
içten içe. Her cüz ve Kur'an okuduğunda bilinçaltına yerleşmiş yediği ya da
gördüğü şiddet, baskı veya hakaret gözünün önüne gelir. Kötü hatıralar yeniden
canlanır gözünde bir bir.
Geçmişte öyle örneklerini gördüm ki insanın akıl ve
hafsalası almaz gerçekten. Üzerinde sopa kırılmış, falakaya yatırılmış
öğrenciler bilirim. Masada yediği yemekten sonra masanın altına dökülen ekmek
vb kırıntıların el ile toplatıldığını bilirim. Namaza gelemediği için
horlananları bilirim. Geçmişten günümüzde çok şey değişti bunun farkındayım.
Derdim hala geçmişe özenenler çıkarsa diye dert edindim bu meseleyi.
Şimdilerde herkes hafız yapılmıyor. Hafızlığa müracaat edenlerin içerisinden
seçmece öğrenciler alınıyor. Bu güzel bir gelişme. Görevliler daha pedagojik
yaklaşıyor. Yine de eskiye özlem duyanlar az da olsa var hala aramızda. Geçen
gün çocuğu kursta okuyan bir veliye görevli, çocuğunun ezberleri yapmadığından
dert yanıyor. Baba oğluna: “Oğlum ezberlerini vermemişsin, niye” diye soruyor.
Çocuk öğretmenin yanından ayrılınca babasına ezberini okuyor. “Oğlum hocan da niye
okumadın” deyince “Baba! Öğretmen geçen gün bir arkadaşı dövdü. Okuyamasam beni
de döver diye okumadım” cevabı veriyor. Beraber 7 yıl aynı yurtta kaldığım bir
arkadaşımı gördüm 25 yıl sonra. Hoşbeşten sonra, “Hocam sana bir şey sorabilir
miyim” dedim. “Buyur” dedi. “Namaz kılıyor musun” dedim. Niye sordun” dedi. “Ne
olursun söyle” deyince, “Ne yalan söyleyeyim kılmıyorum” dedi. Bu soruyu niye
sorduğum garibinize gitmiş olabilir. İnanın yaşadığımız muhitte ucundan, kıyısından
din eğitimi almayan çocuğumuz yok gibidir. Din eğitimi alırken namazımızı
kılar, orucumuzu tutar, cemaatimize devam ederiz. Nedense eğitim sona erdikten
sonra uzun süre namaza, niyaza yaklaşmayız. Niçin acaba? Bence bunun
sorgulanması lazım... Tecrübeme dayanarak bir hususu belirtmek isterim. Şiddet
gören şiddet uygular. Dayak atanların mutlaka kendisine geçmişte şiddet
uygulanmıştır.
Küçük yaşta önümüze gelen çocuğa pedagojik yaklaşılmazsa bu
durumu fazla yadırgamamak lazım.
Önümüze gelen çocuk gerekirse Kur’an okuyamasın, ezber yapamasın, namaz
kılmasın. Bunlara karşı sevgi dilini kullanmak lazım. Öğreteceğiz diye
kullandığımız insani olmayan yöntemler maalesef yaşımız ne kadar ilerlerse
ilerlesin yaşantımızda soğukluklar meydana getirebiliyor. Bugün yapmamız
gereken tek metot, çocuk gerekirse öğrenmesin, ama nefret etmesin olmalıdır.
Susayan biri nasıl ki içmek için su bulabiliyorsa dün din öğretimini
almayan/alamayan kişi ihtiyaç hissederse nereden olsa, hangi yaşta olursa olsun
dini bilgileri öğrenebilir.
Meslektaşlarım bana kızmasınlar. Belki kol kırılır, yen içerisinde kalmalı diye
düşünenlerimiz çıkabilir. Görev yapan hepimizin kendisini sorgulaması lazım. 12/07/2016
* 25.01.2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 25.01.2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder