Ana içeriğe atla

Gel maharetini bir de burada göster!

Bazıları: "Efendim! Ben çok başarılıyım, şu sınavı kazandım, bundan en yüksek puanlar aldım. Şöyle başarılı hizmetler yaptım, şu kadar proje gerçekleştirdim, öğrencilerim derece üstüne derece yaptılar; şu kadar teşekkür, takdir, aylıkla ödül ve başarı belgem var, bu kadar hizmetim var..." gibi hamasi duygular içerisinde olup duygu sömürüsü yapan insanlar vardır.

Tamam başarılı olmuş olabilirsiniz. Madem kendine çok güveniyorsun. Gel seni sözlü mülakata alalım, sıraladığın başarıları ve yaptığın hizmetleri bir de burada göster. Zira Halep oradaysa arşın burada işte....  Sonra senin girdiğin sınavlarda kopya çekmediğini nereden bilelim, belki de soruları daha önce sana vermişlerdir. Bir defa idarecilik öyle sorulara cevap vermekle, yazılı sınavlarda başarılı olmakla yapılabilecek bir görev değildir.  Sonra ezberledin belki de soruları. Oyunun kurallarını sen değil bir defa biz koyarız. Çünkü şu anda tokmak bizdedir. Haydi buyur yapacağım sözlü mülakata gir, hatta insanlık bende kalsın, mülakatta soracağım soruların konularını da vereyim sana. Çalış, didin. Sınav yapacağım zaman önüme gel. Üstelik tek kişi puan vermeyeceğim sana, bir komisyon huzuruna çıkacaksın. Kazara soruları bilmiş olabilirsin. Sorarım sana yöneticilik için soruları bilmen ve cevaplaman yeterli mi olacak. Bir defa ben senin sadece cevaplarına bakmayacağım: Kılığına, kıyafetine, tipine, boyuna-posuna, yürüyüşüne, girip çıktığın yollara da bakacağım. grubun, franksiyonun var mı onu değerlendireceğim. Kimsin, necisin, ne yapmak istiyorsun, geçmişin nasıl, geleceğe dair ufkun ne kadar bütün bunları ölçüp biçeceğim. Daha sınava gelmeden önce ayrıca seni araştıracağım ne yedin, ne içtin diye. Sadece komisyondakilerin görüşü değil bu işin mutfağında olan isimsiz kahramanların hakkında vereceği kanaat de önemli. Daha bir de Ek-2'ne bakacağım. Hayatta hiç oynamadığım dama taşı gibi kimi nereye yerleştireceğim bütün bunların hesabını kitabını yapacağım. Bu iş gördüğün gibi çocuk oyuncağı değil. Beyin jimnastiği yapacağım anlayacağın. İstişare yapacağım başkalarıyla... Haydi her yönünle mükemmel birisin diyelim. Bir defa benim gönlümde yatan aslan olmayabilirsin. Senin gelebileceğin yere daha iyi bildiğim biri varsa onun hakkını da korumak zorundayım. Ayrıca gönlümü sorgulayamazsın. Eğer sana karşı kalbim kapalıysa ben ne yapabilirim?

Bir defa senin rengini, tipini sevmedim. Gül gibi referansı olan sıfır km biri varken senin gibi bit pazarlık olan biriyle benim ne işim olabilir. Eskiye rağbet olsaydı bir defa "Bit pazarına nur yağardı." Benim tercihim denenmemişten yana. Benim tecrübem var diyebilirsin. Her şey tecrübe değil bir defa. İnsanlar bu işi anasının karnında öğrenecek değil ya. Deneme yanılma yoluyla bu işi öğrenecek, bir zamanlar sen nasıl öğrendiysen bu da öğrenecek. Zaten eğitim deneme yanılma tahtası değil mi? Başkasını getirir, denerim, olmadı mı alırım. Bendeki bu sınırsız yetki olduktan sonra senin tecrüben, azametin, bilgi ve birikimin bana vız gelir. Haydi git yoluna. Biraz da esas mesleğini yap. Aslında o mesleğini de hak etmiyorsun ama, Ah şu merhametim yok mu? Vicdanıma söz dinletemiyorum şimdilik bu konuda.

Bak sen sadece bir sınava girdin. Ben ne kadar uğraştım. Senin için önceden araştırma yaptım, didindim, uğraştım. Sen 5 dakikada Beşiktaş dedin. Ben günlerce hakkında düşündüm taşındım. Ben bir defa süreci değerlendirdim, anı değil. Verdiğim puan da bir defa hak ettiğin bir puan değil, Ya gramı gramına hak ettiğini verdim, ya da fazlasını. Madem notunu beğenmedin. Kardeş, aklını peynir ekmekle mi yedin. O zaman niye girdin bu sınava. Ben seni akıllı, zeki ve anlayışlı sanırdım. Bir defa bu sınav yazılı bir sınav değil. Sözlü sınavdır. Sözlü sınavda ben istediğimi, ya da benden isteneni seçerim. Tercihlerim hakkında senin ve kimsenin söz söyleme hakkı yoktur. Hele adaletim konusunda asla toz kondurmam.

Haydi notunu beğenmedin beni eleştirebilirsin, ya da süreni uzatmadım. Beni suçlarken biraz insaflı ol. Seni elerken sırada bekleyen bu işe teşne yüzler, binler varken  burada benim seçme hakkım doğar, bir defa göz hakkı diye bir şey var. Manava bile gittiğinde meyveyi gözünle ve elinle seçersin. Benim ki de bu işte. Hele bu işlerde kendisini pazarlayan insan bir numaralı insandır, eğer sen kendini pazarlayamadıysan  ben ne yapabilirim. Yani sen bulunmaz Hint kumaşı değilsin. Sırada bekleyen meslektaşların olduktan sonra bir defa benim elim, ayağım, gözüm, kulağım hatta niyetim devreye girer. Bana kızacağına senin yerinde gözü olanlara  kızsan ne olur. Üstelik yazılı sınavdan nefret ederim. Çünkü ben de bu makama yazılı sınavla gelmedim. sonra yazılı sınav insanın liyakatını ölçmez.

Şimdi sen bana kızarsın ama yarın bana dua edeceksin. Üstelik kızgınlığın biraz duygusal bir müddet sonra geçer. Senin yerine seçtiklerimi de beğenmez elersem onlar da tıpkı senin gibi ben bu durumu hak etmedim diyecek, küsecek, kızacak; sanal alemde, sağda solda dert yanacak bir müddet sonra normale dönecek. Hali hazırda sapıyla birlikte keser elimde. Keseri istediğim şekilde döndürürüm bu makam gücü bende ve beni getirenler arkamda olduğu müddetçe istediğim şekilde tasarrufta bulunurum. Var sen bahtına yan. Şu ana kadar seni orada durdurduğuma şükret. Yarın beni de bu makamdan alırlar diye beklenti içine girersen avucunu yala. Bir defa benim arkamda kimler var, kimler. Zaten almazlar, alamazlar, çünkü zaten onların dediğini yapıyorum, benden iyisini mi bulacaklar. Eğer bir gün beni kullanıp bir tarafa atarlarsa onlar kaybeder. Benim burada bir gün de olsa mühür elimde sürdürdüğüm -Çingene- beyliği bana yeter de artar bile. Zaten asaletim de var. Baktım işler ters gider, rüzgar aksi yönde esmeye başlarsa zaten emekliliğim geldi ya emekli olurum ya da haklarım baki uzman olur ikinci baharımı yaşarım. Benim gibi Hint kumaşını kimse bulamaz. Çünkü ben ak kaşığım ak.

Şu işi baştan anlayıp da böyle sınava girmesen ya da haydi girdin diyelim: "Efendim gönlünüzden geçen aslan lehine istediğim, hak ettiğim haklarımdan feragat ediyorum deseydin olmaz mıydı? Ama yine de bir renk kattın. Çünkü ben acıtmadan zevk almazdım. Bu defa olmadı. Dünyanın sonu değil ki. Seneye girersin, olmadı seneye. Bana bu zevki tattırdın ya. Allah da seni sevindirsin.  Güzel bir oyundu. Oyunda aksesuarlara da ihtiyaç var biliyorsun...

Oyundan elendin bir defa... Sen kendine yan olmaz mı? 22/06/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde