27 Ekim 2016 Perşembe

Aslanın kediye boğdurulacağı bir sistem geliyor

Meb'de değişim tüm hızıyla devam ediyor. Ne zamandır uygulamak isteyip de uygulayamadığını yürürlüğe koymakla meşgul Bakanlık. Şimdilerde 2004 yılında pilot okullarda denenmiş fakat uygulanamamış bir sistem gündemimizde.

Eğitimimizde sorun var. Anladığım kadarıyla temel sorun olarak öğretmen görünmektedir. Bu yüzden öğretmeni harekete geçireceği düşünülen performans sistemine geçmeyi düşünmektedir Bakanlığımız.

2004 yılında bir MLO okulunda çalışırken okulum pilot okul seçilmişti. Öğretmeni değerlendirme kriterleri, veli ve öğrenci sayısınca çoğaltılmış ve belirlenen sayı kadar öğrencinin notla değerlendirmesi istenmişti:
***
Beni değerlendirmeleri için okul yönetimi okulumuz Coğrafya öğretmenine değerlendirme kağıtlarını verir. Sınıf olarak 10/D veya 10/E seçilir. Öğretmen kağıtları dağıtıp gerekli açıklamaları yapar. Öğrenciler kendi arasında fısır fısır konuşmaya başlar. Öğretmen ne konuştuklarını sorsa da söylemek istemezler. Israr üzerine sınıf: "Hocam bu din hocasına düşük puan verelim diye konuşuyoruz" derler. Coğrafyacı: " Niye, ne yaptı ki size" deyince öğrenciler: "Çünkü dersinde, bizim  başka derse çalışmamıza için vermiyor" açıklamasını yapıyorlar. Bana bu olayı bizzat olayın kahramanı öğretmenimiz anlatmıştı.
***
İsmi 2004 yılındaki değerlendirme sistemiyle aynı olan bu sistemin içeriğinde değişiklikler yapılmış olabilir. Ama bu sistem görüldüğü gibi yeni değil, 2004 yılında pilot olarak uygulanan bir sistemdir. Bugün sanırım ısıtılıp yeniden önümüze konacaktır.

Bu performans sistemi uygulanır mı, uygulanmaz mı, objektif kriterlerle değerlendirme yapılır mı yapılmaz mı bilmem. Ama bildiğim bir şey var: Bizde her şey kağıt üzerinde güzel düşünülür, uygulamada bütün projeler ölü doğar. Çünkü her şeyi, bir müddet sonra biz formaliteye indirgeriz. Genelde objektif olamayız, taraflı değerlendiririz.

Öğretmen, öğrenciyi değerlendiriyor, öğrenci ve veli de öğretmeni değerlendirecek, ne var bunda, diye düşünülebilir. Öğretmenin değerlendirmesinde cevap anahtarı hazırlanmış yazılı sınav sistemi var. Sorulan sorulara verilen puanlarla ölçülür öğrenci. Veli ve öğrenci neye göre puanlayacak. Orta yerde belirlenmiş bir kıstas  mı var? 

Toplum  olarak biz genelde toptancıyız. Biz kişiyi değerlendirmeden önce iyi-kötü karar verir ondan sonra puanlarız. Aynı düşüncedeki kişiyi koruma, zıt düşüncedeki insana had bildirme yoluna gideriz. Orta yerde objektif kriterler belirlenmeden bu şekilde yapılacak değerlendirmeler subjektif olmaktan öteye gidemeyecektir. Bu, öğretmenin öğrenci ve velisine yani aslanın kediye boğdurulması demektir. Eğer Bakanlık, sorunun kaynağında öğretmeni sorumlu görüyorsa -ki görüyor- öğretmenin başarılı-başarısız olduğunu kendi iç kaynakları vasıtasıyla bir değerlendirmeye tabi tutar. Başarılı görmez ise önce hizmet içi eğitime alır, sonra aynı okulunda bir yıl daha çalışır, kendisini geliştirememiş ve başarılı olamamışsa bir başka okula naklini yapar, başarısızlığı devam ederse bürolarda memur olarak çalışmak için planlama yapabilir.

Bakanlık'ın eğitim ve öğretime neşter vurmada samimi olduğuna inanıyorum. Fakat yanlış yerden başlıyor gibi geliyor bana. Yetkililer öğretmenden verim almak istiyorlarsa tıpkı doktorlarda olduğu gibi öğretmenlere "Tam Gün Eğitim Yasası" çıkarmalıdır. Tüm sınavları bakanlık merkezi sistemle yapmalıdır... Öğretmenin aldığı sınıfın net ortalaması her merkezi sınavdan sonra masaya yatırılır, öğretmenin başarılı olup olmadığı  net bir şekilde ortaya konur. Bunun için Amerika'yı yeniden keşfe gerek yok.

Yok, bu sistem olacak deniyorsa... aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıda tüm iç ve dış paydaşlar birbirini puanlasın. Öğrenci öğretmeni, öğretmen müdürü, müdür milli eğitim müdürünü, milli eğitim müdürü bakanlık yetkililerini... şeklinde puanlama yoluna gitsin.

Herkes öğretmeni sorun yumağı olarak görüyor. Bence öğretmen sorunlardan sadece bir tanesidir. Sorunun kaynağı olarak merkeze kendisini koymayanlar genelde suçu başkasında arar. Gelin öğretmeni sorun olarak görenler ne olur kısa süreliğine de olsa sınıflara girin, bir ders işleyin. Ondan sonra konuşalım. Aynı tornadan çıkmış aynı yaştaki öğrencilerin ister hedefi olsun veya olmasın eleme olmadan doldur boşalt yapıldığı bir eğitim sistemimiz var. Öğretmen sınıfa hakim olmak, ders işleyebilmek için dokuz doğuruyor...müşteri olmayınca verdiğinin bir anlamı olmuyor. Çünkü müşterisiz meta zayidir, marifet iltifata tabidir. 

Öğrenci istediği kadar devamsızlık yapacak, derste istediği kadar gürültü yapacak, dersi dinlemeyecek, verdiği ödevi yapmayacak... öğretmenin bu duruma hiç bir yaptırımı olmayacak. Kazara bir kızsa, ya da bu durumu bir notla değerlendirme hesap sormak için veli; sülalesiyle beraber okulu basacak, milli eğitim alo 147'den hesap soracak, Bilgi Edinme bilgi isteyecek, gerekirse öğretmene inceleme başlatılacak. Kusura bakmayın da arkamda bu kadar iyilik meleği, koruyucum olduktan sonra ben de çalışmam. Zaten suçlu belli: öğretmen. O zaman vurun abalıya...  27/10/2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder