Ana içeriğe atla

Plansızlığımız Paçamızdan Akıyor *

"Kervan yolda düzülür" atasözü belleğimize yerleştiği gibi hayatımızın da bir parçası olmuş. Ne bir planımız var, ne de bir programımız. "Hele bir çıkalım yola, gerisi Allah kerim, başlamak işin yarısı deriz." Elbette  bu sözlerin doğruluk payı yüksektir. Fakat bu sözler aynı zamanda bir işe başlamadan önce plan yapmadığımızın da bir göstergesidir. Gerçi bazı işler vardır ki önceden plan ve program yapılsa da işe koyulunca hesap edilmeyen aksamalar meydana gelebilir. Çünkü evdeki hesap çoğu zaman çarşıya uymayabilir. Yine de bizim her işimi bir plan dahilinde yürütmemiz gerektiğine mani değildir aksaklıklar. Hele mevzu bahis olan eğitim ve öğretimse uzun soluklu hesap-kitap yapmamız gerekir. Fakat böyle miyiz? Maalesef diğer işlerdeki plansızlığımız burada da kendisini göstermektedir.

2017-2018 öğretim yılı açıldı. Bakanlığımız harekete geçti. İl içi, il dışı tayin hakkı verdi yeniden. Özür atamalarında tayini çıkmayanların durumlarını yeniden değerlendirmeye aldı. Aralık ayında kısmi alan değişikliğine imkan vereceğini ilan etti. İkili öğretim yapan okulların sabahın erken vaktinde ders başı yapması dolayısıyla Bakanlık genelge yayımlayarak valiliklerin tedbir almasını istedi. Okul servisleriyle  ilgili sorunları çözmek için Ulaştırma Bakanlığı MEB ve İçişleri Bakanlıkları olarak önümüzdeki hafta bir araya gelebileceklerini açıkladı. 

Okul müdürlükleri mevcut öğretmenlerle eğitim ve öğretime başlamak için hafta sonunu okullarında geçirerek ders programı yapmaya başladı. Kimi dersler boş geçecek. Zira öğretmene verilen tayin hakkından dolayı ya öğretmeninin tayini çıkmıştır, ya  okuluna ataması yapılan öğretmenin gelmesini bekleyecektir, ya da ihtiyaç olan öğretmen normuna atama yapılmamışsa ilçesinin görevlendirme yapmasını veya ücretli bir öğretmen göndermesini bekleyecektir. Artık bazı dersler bir hafta mı iki hafta mı boş geçer, bunu da en iyi mutfakta olan okul müdürüne sormak lazım. Okul yönetimi bir taraftan ders programı yapmaya çalışırken okulun açıldığı ilk gün öğrenci sırasının üzerinde hazır olması gereken ders kitaplarını poşetlettirecek. Dağıtıcı firmanın teslim ettiği kitaplarla ilgili "Tam ve eksiksiz aldım" tutanağını imzaladıktan sonra fazla olan kitapları ilgili yere götürecek, eksik olanlardan bulabildiklerini arabasıyla getirecek. İşin garibi bazı okulların halen müdürü yok. Yeni atananlar okullar açılmadan önceki son iş günü görevine başlarken il milli eğitimler tercih edilmeyen okul müdür ve yardımcılıkları için yeni münhal liste yayımladı. Bakalım müdür ne zaman gelir? “Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.”

Bakanlık son dakikada yaptığı tasarrufların gereklerini yerine getirmek için uğraşırken okul idareleri de sorunsuz bir okulu açmanın hummalı bir çalışmasını yapadursun. Turpun büyüğü heybedeymiş. Son anda yapılan bir açıklama ile TEOG'un kaldırılması gerektiği haberi düştü ajanslara. Kasımın son haftası yapılacak olan I.TEOG yapılacak mı, yapılmayacak mı? Herkesi aldı bir düşünce. TEOG kalktı diye kimi seviniyor, kimi yerine ne gelecek diyor. Şimdi sen iki ay sonra yapılması muhtemel olan sınava öğrenciyi odaklayabilirsen gemisini kurtaran kaptansın.

Eğitim ve öğretimde yenilikler, değişiklikler, çalışanların sorunlarını gidermek için elbette çalışmalar olacak. Buna kimsenin itirazı olmaz. Eğitimde sorunlar da olacak. Bunlar bir plan dahilinde çözülür. Burada sorun zamanlamamızda. Niçin insanların iki ayağını bir pabuca girdirecek şekilde bu işler son dakika golüyle oluyor? Niçin zamanında planlamadık bu işleri? Durmadan eleştirilen uzun yaz tatilinde etkili ve yetkili kişiler ne yaptı? Zamanında bir plan dahilinde halledebileceği sorunları okul açılınca çözmeye kalkan kim olursa olsun eğitim ve öğretimden iyi şeyler beklemesin. Evet, eğitim ve öğretimimiz sorundur. Ama eğitimden önceki sorunumuz plansızlığımızdır. Plansızlıktan önceki en büyük sorunumuz ise sorunun kaynağının kendimiz olduğunu bilmemektir. Kimse kusura bakmasın, plansızlığımız paçamızdan akıyor.

Eğitim ve öğretimin başladığı ilk gün bu şekil bir yazı ile karşınızda olmak istemezdim. Maalesef hali pürmelalimiz bu…Ha cırcır böceği, ha biz! Ne farkımız var ki? Buna rağmen yeni eğitim ve öğretim yılının hayırlar getirmesini temenni ediyorum. 17/09/2017

* 18/09/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde