Ana içeriğe atla

Kaprisli yönetici profili

İki yıl öncesine kadar okullarda sınav puanına göre atanan müdürler görev yapardı. Bu kriter değiştirilerek dört yıllığına görevlendirilmek üzere  mülakatla atama yöntemi uygulamaya geçirildi. Bu şekilde ataması yapılan müdürler de herhangi bir kriter ve kıstas olmaksızın kendi yardımcısını seçti ya da seçtirildi. Bu uygulama doğru ya da yanlış. İşin doğrusu bir atama kriterine göre olmasıydı. Yetkili mercilerin tasarrufu.   Tartışılabilir. Kimine göre iyi oldu,  kimine göre de yanlış.  Bunu da zaman gösterecek. Ama ne şekilde gelirse gelsin hakkını verebilenler de var, veremeyenler de... Alın size iki örnek...
***
1996 yılında Manisa'da bir hizmet içi eğitime katılmıştım. Kalabalık bir grup idik. Başımızda kurs veren hocaların yanında Ankara'dan gelen kurs yönetici ve yardımcısı da vardı. Böyle kurslara gidenler bilir. Kurslar,  verilen ders ile birlikte aynı zamanda dinlenme,  esnek çalışma ortamlarıdır. Çoğu arkadaş okulundan görmediği bir muameleye maruz kaldı burada. Kurs yönetici yardımcısı bir bayan idi. Her teneffüsten sonra dış kapıya durur,  geleni uyarır, çıkanı uyarırdı. Bir dakikanın hesabını sorardı. Asık suratından yanına varılmazdı. Tam  bir eski klasik devlet yöneticisini andırıyordu. Sağ tarafından kalktığı bir gün bir kaç kursiyer arkadaşla birlikte yanına vardık. Amacımız, tanış olursak belki biraz iyi davranır, Azrail gibi kapıda beklemez düşüncesindeydik. "Hocam! Çok önemli bir görev icra ediyorsunuz. Bu kursta yönetici yardımcılığı görevi almak için ne yapmak gerekiyor. Biz de başka kurslarda bu şekilde yardımcılık görevi alabilir miyiz, bunun kriteri nedir" dedik. "Siz de benim gibi yönetici yardımcılığı görevi alabilirsiniz. Burada yönetici yardımcılığı görevi yapmak için herhangi bir kriter yok, adamını bulup torpille gelebilirsiniz, ben de birini devreye koydum, o şekilde geldim" dedi. "Sizinle beraber gelen öğretim görevlisi ve yöneticilerin yanlarında eşleri var. Sizin eşiniz yok yanınızda" diye bir arkadaş sordu. Eşinden ayrıldığını ifade etti.
***
İkili öğretim yapan bir okulda öğretmen olarak çalışan bir arkadaşımız anlattı: "Güneş 07.20'de doğmasına rağmen sabahleyin 07.00'de derse giriyoruz. Sabahın alaca karanlığında öğrencisi, öğretmeni derse yetişmek için çaba sarf ederken güvenlik kulübesini geçtikten sonra bir karartı göze çarpmakta. Dikkatli bakınca okulun müdür yardımcısının olduğunu anlıyorsun.  Ellerini koltuğunun altına götürerek kenetlemiş bir vaziyette hiç hareket etmeden duruyor. Meslektaşımdır selam vereyim diyorsun, yüzüne bile bakmıyor. Yüzünden düşen de bin parça. Niyetini hemen anlıyorsun. Gecikenleri tespit etmek. Tamam görevidir, tespit etmeye tespit etsin ama Allah'ın selamı dediğimiz selamı da alsın. Hatta eline de bir kağıt ve kalem alsın, gecikenleri not etsin. Birden fazla geciken olursa belki aklında tutamayabilir. Gerçi benim ki de laf yani. Geçerken sanırım hafızasına kaydediyor. Ayrıca bir de selam alsa kimin geciktiğini unutabilir. Aynı anda iki işi birden nasıl yapsın garibim. Hiçbir şeye yanmam da iki hafta öncesi yine böyle nöbetçi olduğu gün ilk dört ders sınıf defterini bulamadık. Sonunda öğrendik ki bizim idealist yardımcımız sınıf defterlerini sanırım evine götürmüş,  haydi götürdü diyelim. Bari sabah ilk derse yetiştirmiş olsaydı.

Zaman zaman odasına varsan bir şey isteyecek diye yüzüne de bakmaz. Kimsin, necisin diye sormaz. Ne var o önündeki bilgisayarda bilmiyorum. Nöbetçi olmadığı gün de okul yıkılsa ne oluyor demez. Nöbetçi olduğu gün ise -sabahın dışında- elinde telefon sağı solu turlar. Maşallah ne konuşması biter,  ne de şarjı. Müstakbel ikinci eşiyle düğün öncesi muhabbet yapıyor anlaşılan. Nöbeti esnasında hem konuşur,  hem de turlar. Selam mı niye versin ki? Sonra sen kimsin ki? Normal bir boz öğretmen. Bir idareci olarak seninle niçin muhatap olsun. Ayrıca sen nöbet tutarken seninle muhabbete gelmedi ki, görevini yapıyor mu yapmıyor mu, görev yerinde mi, değil mi diye kontrol için geldi. Zaman muhabbet zamanı değil, burada ciddi bir iş yapılıyor. Sen de çok şey istiyorsun. Sonra seni muhatap alması için en az onun seviyesinde biri olmalısın, öyle değil mi? Davul bile dengi dengine. Bir müdür yardımcısı kusura bakma da seni muhatap almaz. İllaki seni biri muhatap alsın istiyorsan git dengin bir öğretmenle konuş. Tabii böyle deyince hoşuna gitmez. Gerçekler acıdır. Yok müdür yardımcısını kıskanıyorsan biraz çalış, sen de ol. Sınavlı, sınavsız fark etmez. Yeter ki mezhebin, meşrebin geçer akçe olsun. Bir de arkan olacak tabii. 

Bir öğretmen bir yıl önce seçmeli ders öğrencilerin listesini istemiş, bugün, yarın derken sene sonunu getirmiş biridir aynı zamanda. Sanki o, odasında boş mu duruyor, onca işin arasında bir de öğretmene liste mi çıkarsın. E-okula girecek, sınıf sınıf seçmeli dersleri belirleyecek, seçmeli derse göre öğrenciyi atayacak, sonra sana liste verecek. Sen bu işi yapmayınca kolay sanıyorsun galiba bu işleri. Sonra değerinin anlaşılması için bir işi hemen öyle birden yapmayacaksın. Geciktirdikçe geciktireceksin ki, isteyenin bir yüzü kara olsun. Sonra sanki bu iş müdür yardımcının işi. Öğretmenler de çok hazır yiyici olmamalı. Öğretmen girdiği sınıftaki öğrencilerin listesini kendisi de oluşturabilir. Eskiden hazır liste mi vardı? Tüm öğretmenler ya kendi hazırlar, ya da sınıf başkanına hazırlatırdı. Ha sen de öyle yapıver, ne olacak yani? Yardımcı hep evrak işiyle uğraşırsa o zaman dağları ben yarattım diye havayı kim atacak? Biraz rahat bırakın da emeksiz geldiği yardımcılığının sefasını sürsün. Yarın uzatmazlarsa yöneticilik süresini gittiği yerde "ben idareciyken.." diye başlasın, iki lafının arasına..."
***
Bizim öğretmen de pek dertliymiş hani. Müdür yardımcısından ilgi bekliyor, hoş geldin demesini bekliyor, liste istiyor. Yahu senin karşında emir erin mi var? Kendi haline bırakın da biraz hava atsın, caka satsın, egosunu tatmin etsin, kaprisini göstersin, ellerini kilitleyip koltuğunun altına koysun, biraz da sana tepeden baksın. Sonra seninle muhabbet ederse şımarırsın. Zira öğretmen milletine pek taviz vermeye gelmez. Sonra burası çocuk yuvası değil. Burada bir okul yönetiliyor, devleti temsil ediyor, devlet dediğin ciddi olur, resmi olur, asık suratlı olur.

Sen dua et, geldiği yere emek sarf etmeden gelmiş, bedavadan gelmiş olmasına rağmen eski asık suratlı, insanlara tepeden bakan devlet memuru rolünü iyi yerine getiriyor. Görevinin kıymetini biliyor. Ya bu makama bir de sınavı kazanarak gelseydi, halin nice olurdu...Biraz da bardağın dolu tarafına bak. Nereden geldiğini, nereye gideceğini bilmiyor ama olsun. O kadar hata, hadsizlik ve bilgisizlik kadı kızında bile olur. 15/11/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde