Ana içeriğe atla

Eğitimde kim suçlu? **

İş garantisi olan bir yerde verim beklemek beyhude olsa gerek. Eğer çalışan ile çalışmayan ayırt edilmiyorsa, işini yapmayana hesap sorulmuyorsa verim hiç olmaz. Kimin bir yerde iç garantisi olsa orada çalışır ki. İşini yapmayana kazara bir soruşturma açılsa başta sendikası devreye girer korumak için. Ceza versen mahkeme cezayı iptal eder. Bizde her şey suçu ve suçluyu korumak içindir, haklı-haksız olup olmadığına bakılmaksızın.
***
Ödevini yapmayan, dersini yapmayan, dersi kaynatan öğrenciye yaptırım yoksa yine verim olmaz... Kimin nereden, ne beklediği önemli. Bir öğretmen derste hep anılarını anlatsa, ders anlatmasa öğrencilerin büyük çoğunluğu: "Oh! Ders kaynıyor" diye sevinir. Aynı öğrenci etüt merkezinde, temel lisede veya özel okulda benzer durum ile karşılaşsa "Niye ders işlemiyoruz boşu boşuna mı para veriyoruz" diye isyan  eder. Marifet iltifata tabidir. Müşterisi olmayan meta zayidir.
***
Okulların ilk ve son haftalarında ders işlenmiyorsa bundan veli, öğrenci, öğretmen, idare, MEM, MEB, toplum haberdar ise ve bu durumdan kimse rahatsız olmuyorsa çok şey beklemeyelim buralardan.
***
Çocuğum iyi okul kazansın diye çabalayan veli, iyi okul olarak bildiği okuldan alıyor öğrencisini; temel lise, özel okula götürüyor. Ya da açık liseye alıp etüt merkezlerine gönderiyor. Tek derdimiz buralarda çocuğumuzun emsallerine fark atması.
***
Veli, öğrenci, öğretmen, vatandaş hep iyi okul peşinde. Kimse çocuğunu, sistemi sorgulamıyor.  Bir defa okulu okul yapan öğrencidir. Başarı yüzdesinin büyük bir çoğunluğu çocuğa aittir. Okulun % 10 disiplin, öğretmenin % 20 rehberlik amaçlı katkısı vardır. % 10-20 civarında okul arkadaşlarının ve çevrenin etkisi vardır. Geriye % 60-70 oranı bir  başarıda öğrencinin etkisi inkar edilemez. Bir konuda öğrenci; hangi konuda, ne eksikliği var biliyorsa, bu eksikliğini nasıl gidereceğini biliyorsa o çocuktan çekinmeyeceksin. Düzenli tertipli ve bilinçli çalışan çocuktan asla korkmayacaksın. O çocuk mutlaka başarılı olur.
***
Çocuğun başarılı olmasında en büyük faktör ilköğretim birinci kademesindeki öğretmenin öğrenciye verdiği kişilik, ders çalışma yöntemi, çocuğun seviyesine inmesi ve öğretmen sürekliliğidir. İlkokul öğretmeninin attığı temel, çocuğun geleceğini belirlemektedir. Bizde en önem verilmeyen alandır bu alan. Yetkililer geçmişten günümüze yolda gördüğünü sınıf öğretmeni yapmak suretiyle çocukların iyi bir temel almasının önüne geçmiştir. Askerliği gelen öğretmeni askere gönderip, doğum yapana 2 yıla kadar izin versin, yerine; o gelinceye kadar ehliyetli ehliyetsiz öğretmenle doldursun. Sonra başarı bekleyelim. Branşı sınıf olmadığı halde ya da ücretli öğretmenlik yapanların içerisinde bu mesleği en güzel şekilde icra edenler çıksa bile bu mantalite  yanlıştır. Norm adı altında öğretmen verilemeyen bir çok okulda açık öğretim mezununa varıncaya kadar en önemli dersleri doldurma görevi verilsin, sonra başarı bekleyelim.
***
Vatandaş istedi diye imkan sunamadığın, her türlü branş öğretmenini veremediğin yere ihtiyaç ve talep var diye okul aç, buraya gelen giden öğretmen sirkülasyonu senede okulun yarısını geçsin, çocuklar her yıla yeni bir öğretmenle başlasın, senede bir dersten bir kaç tane öğretmen değişsin sonra gel, sen buradan başarı bekle.
***
Eğitimde öğrenciye ve veliye, öğretmen ve idareye yaptırım olmadan her şeyi okul yönetiminden beklemek, sadece okulun paydaşlarını sorumlu tutmak hiç akıllıca bir şey değildir. Başarılı ve başarısız öğrenci ayırt edilmeden, başarısız öğrenci elenmeden okullarda eğitimin çıtasının yükseltilmesini beklemek de yine yanlışlarımızdan bir tanesidir.

***
Bakanlığın bir yılda yeni atadığı öğretmenlerin % 90'ı eş durumu gibi nedenlerle atandığı yerde durmayıp ilanihaye yaşayacağı yere bir yıl içerisinde gelirse bu eğitimden çok da verim beklememek gerekir. (Bu meseleyi yeni alınacak sözleşmeli öğretmenlik çözer kanaatindeyim.)
***
Eskiye oranla bakanlık okulları fiziki ve teknik alt yapı ile donatsa da, okulların maddi ihtiyaçlarını karşılasa da  bir türlü hem kendisinin hem de vatandaşın beklediği verim gerçekleşmedi bir türlü. Çünkü okulun iç ve dış paydaşları (Bakanlık, MEM, veliler, öğrenciler) okul beğenmiyor, öğretmen beğenmiyor. Hiç kimse suçu kendisine bulmuyor. Okul ve öğretmen öğrenciyi ve veliyi, veli ve öğrenci öğretmeni ve okulu suçluyor. Yönetim öğrenci ve öğretmeni beğenmiyor. Öğretmen, idarecinin yönetimini beğenmiyor. Hasılı kimse kimseyi beğenmiyor. Kendi burnundan kıl aldırmıyor. Durmadan atama yapan, yönetici değiştiren,  ders saatlerinde değişiklik yapan ve öğretim programı değiştiren Bakanlık kendisinde bir suç bulmuyor. Okulun altını üstüne getiren öğrenciye okul bir şey yapamıyor, çünkü okulun bir yaptırımı yok. Veli, çocuğunun ders çalışmasının önündeki en büyük engel olan akıllı telefon, tablet vb imkanları çocuğuna sunuyor, çocuğu oyun oynamaktan ders çalışmaya zaman bulamıyor. Veli suçu kendisinde ve çocuğunda arayacağı yerde suçu başkasına atıyor. Her türlü rapor, izin vb nedenlerle öğretmen dilediği kadar okula gelmeyecek, okula gelse de derse hazırlıklı gelmeyecek ve asla kendisini sorgulamayacak. Kusura bakmayın da bu kadar memnuniyetsiz iç ve dış paydaşların olduğu bir eğitim sisteminden asla verim elde edilemez.
***
Bugün okullar diploma verme yeridir. Diplomayı alıp eksikliklerini bir başka yerden telafi etme yoluna gitmektedir. Kazara çocuk başarılı olsa da veli ve öğrenci para döktüğü etüt merkezi gibi yerlere teşekküre gidiyor. Çocuğun mezun olduğu yer ise avucunu yalasın.
***
Bakanlık dışarıya ilgiyi azaltmak için okullarda yetiştirme kursu adı altında yeni imkanlar sunsun, isterse öğrenciyi ve öğretmeni okula hapsetsin durmadan takviye versin, kesinlikle buralardan başarı gelmez. 35-40 saat ders işleyen öğrencinin günlük ortalama 7-8 ders saat ders gördüğü bir ortamda öğrenci bu kafa yorgunluğun üzerine takviye alsın. Bir defa dolu beyin yeni bilgi almaz. Her şeyden önce bu beyhude çaba ve imkanları da sorgulamak lazım.
***
Test tekniğine dayalı, öğrenciyi elemeye dönük merkezi sistem sınavlar analitik düşünmeyi ortaya çıkaramadığı gibi gerçek başarıyı da ölçemez. Her şeyden önce yarış atı gibi sınavlara hazırladığımız çocukları sosyal hayattan kopuk yetiştiriyoruz. Pratiğe dönmeyen teori bilgi, sınavlardan önce doldurulup sınavdan sonra boşaltılan beyin gibidir. Hazmedilmeden öğrenilen bilgi sadece sınav odaklıdır, kullanılmadan unutulmaya mahkumdur.
***
Hasılı ben senden, sen benden, o benden memnun değil. Bu kadar olumsuz bileşenlerin arasından asla başarı gelmez. Hiç birbirimizi suçlamayalım. Bilelim ki oranı farklı olsa da hepimiz suçluyuz.
***
Öğretmen ve idareci kendisine; bakanlık, veli ve öğrenciler ilk önce kendimize bakalım. Kendimiz ne kadar iyiysek karşı taraf da iyidir. İşin başında birbirimize olumsuz bakarsak zorla güzellik olmaz. Dünyanın en iyi performans sistemini getirelim yine olmaz, yine olmaz...
***

2016-2017 eğitim ve öğretim yılı pazartesi günü başlıyor. Daha işin başında olumsuz bir tablo çizmek değildi niyetim. Sadece kendimizi bir sorgulayalım istedim. Ümitsiz değilim. Umarım eğitim ve öğretimdeki aksayan yönler giderilir. Yeni eğitim ve öğretim yılımız hayırlı olsun.  

** 18/09/2016 tarihinde kahta söz gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde