Bir
idim, iki oldum. Derken üç, ardından beş kişilik bir aile oldum. Unu eledim
eleği duvara astım derken altıladık hane sayısını.
Zamanı
gelince teker teker yuvadan uçtular. İlkini 2014, ikizleri de 2017 yılında
evlendirdik. Kalabalık evimiz birden üçe düştü. Edi ile büdü, bir de tekne
kaşıntısı kaldık koca evde. Güya kalabalık bir aileyiz diye evi kiraya verip
geniş bir eve çıkmıştık. Neyse bakalım hazar geleceklerdir ara sıra. Zaten
gelmezlerse peşlerini bırakmam.
İşte
bu akşam birinin evine geldim. Tam kapının önündeyken yanımdan geçmekte olan
dört ihtiyardan biri selam verdi. "Burada mı oturuyorsunuz" dedi.
Oğlum oturuyor dedim. Yatsı namazından geldikleri belli olan cemaatle ayaküstü
konuşmaya başladık. Daha doğrusu onlar sordu, ben cevapladım. Oğlan ne iş
yapardan, sen ne iş yapıyorsuna döndü muhaveremiz. Öğretmen olduğumu söyledim.
"Emeklisindir hazar" dedi biri. Çalışıyorum henüz, dedim. 'Saçın,
başın ağarmış; bırakıver artık' dedi öbürü. Sonra vedalaştık tanımadığım bu
kişilerle.
Tanımadığım
halde ayaküstü bu kadar konuştuk. Bir de tanışsaydık, yol üzerinde sabahlardık
herhalde. Akşam karanlığında lafladığım amcalar, iyi-hoştular ama 'Saçın-başın
ağarmış, bırakıver artık' demeleri zoruma gitmedi değil hani. Mübarekler,
işiniz yok mu sizin? Derdinize ne sizin? Akşam akşam huzurumu bozmak için mi
toplandınız geldiniz. Sizin derdiniz, sabahtan akşama yanınıza cemaat aramak.
Moralimi
bozdular bozmaya. Ama alıştım artık.
Geçen
haftalarda son derste bir sınıftayım. Hava yağışlı olduğu için öğlenci grup
olan 5. ve 6. sınıfları ıslanmasınlar diye koridora almış okul yönetimi.
Cağıl-cuğul koridorda bekleşirlerken ben de güç-bela ders işlemeye
çalışıyordum. Ders defterini almak için gelen nöbetçi öğrenci kapıyı açınca
koridorda beklemekten sabırsızlanan küçüklerden biri, "Ana len, yaşlı
biri!' dedi yanındakine. Kastettiği bendim yine.
Üç
yıl öncesinde otobüste yanına oturan benden yaşlı biri de "Daha çalışın
mı" demişti. Daha emekliliğimi hak etmedim deyince "60-65
gösteriyon" demişti bana.
Ben
kabul etmesem de ihtiyarlık boynuma dolandı. Saç-sakal ağardı, saçlar dökülmeye
başladı. Çalışmak ayıp bir şeymiş gibi herkes emekli olmaya çağırıyor,
çalışmamı garipsiyor. İşin garibi hâlâ 26.yılımı çalışıyorum. Çocuklar bir bir
gitti, elim-ayağım tutuyor, biraz daha çalışayım, işimi de aksatmıyorum; ne
konuştuğumu, ne yaptığımı biliyorum. Kimseye de yük değilim. Bir emekli olsam
rahatlayacak çok kişi var anlaşılan. Acaba bu kadar kişiyi okulumuz müdürümü
ayarlıyor. "Ben söyleyemiyorum, siz bari söyleyin, tasını-tarağını
toplayıp gitsin. Okul ve eğitim camiası kurtulsun" mu diyor.
Ben
emekli olunca yerlerde sürünen maarifimiz ayağa kalkacaksa hiç durmayıp yarın
emekli olmak isterim. Ayrıca faydalı olmadığıma inandığım gün bir saniye bile
durmam. Şükür! Elim, ayağım tutuyor, devamsızlığım yok, derste ipe un sermiyorum,
gözlüksüz yazı okuyabiliyorum, beynim sulanmadı. Ne dediğimi biliyorum. Derste
konuma ve sınıfıma hakimim. Şahsıma idarece verilen görevi zamanında yapıyorum.
Ben ne kadar kendimi anlatmaya çalışsam da saçım ve
sakalımın ağarmasıyla birlikte zaten ölüm de çekiyor beni kendine doğru. Geliyorsun
bana doğru, dikkat et kendine, ahret için ne yaptın diyor.
Allah hepimize hayırlı ömür ve ölümler nasip etsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder