Ana içeriğe atla

"...Getirisi var"

Okuluma şubat tatilinde bir öğretmen atandı. Tam karneyi dağıttığım gün yanında yaşlı bir beyefendi ile birlikte girdi odama. "Okulunuzun yeni Matematik öğretmeniyim,göreve başlamaya geldim" diyerek personel nakil belgesini uzattı elime. Hoş geldiniz, hayırlı olsun dedim. Göreve başlatma işlemlerine koyuldum. Babası olduğunu öğrendiğim kişi "Masandakilerden yiyebilir miyim" dedi. Başımı kaldırıp masaya baktım yiyecek ne var masada diye. Masada  poğaça, kek, yaş pasta, börek vb yiyecekler vardı. Buyurun lütfen dedim.

Karne günleri öğrenciler için hem bir etkinlik olsun hem de onları biraz daha oyalayayım diyerekten yıllardır uyguladığım ve gelenek haline gelen kahvaltı gününden öğrencilerin odama bırakıp gittikleri ikramdı masadakiler. Demek ki ben dışarıda iken gelen bırakmış, giden bırakmış.Kime niyet kime kısmetmiş. Ne iş yaptığını sordum. "Ben de öğretmenim" dedi. Emekliliği mi yaşıyorsun dedim. "Evet" dedi.

Kızını göreve başlatmak için başlama yazısı ve doldurulması gereken bilgileri yazmaya başladım. Zaman zaman da kendisine sorular sordum. Mebbis şifresini alarak bilgilerinin bazısını sistemden alayım istedim. Öğretmen bir önceki görev yerine eş durumundan gelmiş yazıyordu. Getirdiği personel nakilde ise medeni hali 'Bekar' yazıyordu. Hoca hanım! Bu nasıl iş, eş durumundan tayininiz çıkmış, ama bekar yazıyor, yanlışlık mı var dedim. "Hayır yanlışlık yok" dedi. Durumu tam anlayamadan baltayı taşa vururcasına ağzımdan gayri ihtiyari 'O zaman dul musunuz' dedi. "Bekar" denmesini tercih ederim" dedi. Kızı böyle derken babası da "Dul, dul" diye cevap verdi, bir taraftan da benim yemediklerimi yemeye devam ediyordu.

Yeni öğretmenimiz eski çalıştığı yerden ocak maaş farkını almadan gelmiş, onu talep etti benden. Hoca hanım, çok bir kıymeti yok. İstersen hiç uğraştırma beni. Yok istiyorum dersen bil ki beni uğraştırırsın. Ya da uğraşmayıp kendi cebimden veririm, çünkü farkları yapmayı bilmiyorum, keşke oradan alıp da gelseydin dedim. O esnada okulun hizmetlisi öğrenciler için çektiği fotokopilerden aldığı bozuk paraları getirdi. Babası, "Şu bozuk paraları ver istersen farkın yerine" dedi. Gülümsedik birlikte.

Hoca hanımı göreve başlattım, kendisine hayırlı olsun dedim. Şimdi siz tatile çıkacaksınız, sizinle beraber üç Matematikçi oldunuz, 20 saat ders yükünüz var, siz tatilde iken biz ilçede müdürler kurulu toplantısı yaparız. Eğer 21 saatten fazla derse girmek isterseniz haberim olsun dedim. "Girerim" dedi. Hoca hanım okulumuzda ders yükün 20 saat. Eğer istiyorum diyorsan diğer okullara büyük bir ihtimalle ÇPL veya İHL'de girersiniz. Oradaki öğrenciler bizim okulun öğrencilerine benzemez, hem bayansınız, üstelik ilköğretimden geliyorsunuz, zorlanabilirsiniz, isterseniz bu dönem okulumuzda ortama bir alışın dedim. Olsun "30 saate kadar girerim" dedi. Pekiyi Matematik, Geometri ve Analitik Geometri fark eder mi dedim. Hayır girerim dedi. Hoca hanım genelde Matematikçiler, Analitik Geometri dersine pek girmek istemezler. Siz kendinize çok güveniyorsunuz, tebrik ederim sizi dedim. Kızı bana cevap verirken bile telefonunu elinden düşürmedi. Hem baktı, hem de bana cevap verdi. Bu esnada babası, "Kızım! Beyefendi sana yardımcı olmaya çalışıyor, sen her söylediğine 'Girerim' diyorsun, iyi dinle dedi. "Olsun hangi okulun, hangi sınıfında, hangi ders olursa gireceğim. Çünkü ek dersin baya bir getirisi var şimdilerde" dedi. Tamam demekle yetindim, hiçbir şey diyemedim.

Onları uğurladım. ama yeni Matematikçimizin dediği "Getirisi var"  ve "Kendime bekar denmesini" tercih ederim  sözünü hiç unutmadım.

Not: Sonraları hoca hanıma baban ne yapıyor, emekliliği nasıl gidiyor diye sordum. "Hocam! Babam emekli değil, hala çalışıyor, üstelik öğretmen değil müfettiş" demez mi? Kendi kendime oğlum Ramazan o gün amma da baltayı taşa vurmuşsun dedim. Adam müfettiş. Kendisini hiç tanıtma gereği bile duymamış... Helal olsun! Ama hakkını yemeyelim, adamcağız iyice acıkmış. Yaptığı bir şey vardı: Gidinceye kadar masadakilerden yedi durduydu... Ha unutmadan, hoca hanımın maaş farkını yapmadım, bozuk paralardan da vermedim. O da istemedi bir daha. 30/09/2016


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde