“Harç
bitti, inşaat paydos”
2015-2016
öğretim yılı I. döneminin son haftasına girdiğimiz bu günlerde öğrenciliğimde
yaz dönemi inşaatlarda çalıştığım günler göz önüme geldi. Eğitim ve öğretimin
son haftasıyla inşaat günlerinin arasında ne gibi bir bağlantı kurulur? Belki
şaşırabilirsiniz ama ben kurdum.
Öğrenci
iken yaz dönemlerinde inşaatlarda çalışırdım. Mesaimiz sabah güneşin doğmasıyla
birlikte başlar. 10.00 gibi çay molası. Öğle ezanıyla beraber yemek molası.
İkindi çayı. Sonra akşam hava kararıncaya kadar devam ederdi çalışmamız.
İkindiden sonra havanın serinlemesiyle birlikte güçten ve takattan düşerdik. Biz akşamın olmasını beklerken patron da
havanın serinlemesiyle birlikte, “Oh, oh. Tam çalışacak hava oldu. Haydin
aslanlarım” şeklinde bizi motive etmeye çalışırdı. Ama gel bir de sen onu bize
sor. Bir taraftan çalışırken diğer taraftan da ara sıra güneşe gözümüzü
dikerdik, ne zaman batacak diye. İnşaatta az bir yer kalmışsa bitirinceye kadar
çalışılırdı. Eğer inşaatta iş ertesi güne sarkacaksa mesainin bitmesi harcın
bitmesine bağlıydı. Akşama yakın harç bitti mi inşaat paydos edilirdi. Yeniden
harç karılmazdı. Tecrübeli büyüklerimiz, “Harç bitti, inşaat paydos” derlerdi.
Bu sözle birlikte bütün yorgunluğum geçer giderdi.
Eğitim
ve öğretimin son haftasına sınavlar bitirilmiş, notlar teslim edilmiş bir
ortamda girilir. Öğrenciler tıpkı “Harç
bitti, inşaat paydos” moduna girer. Hedef sınavlardı. Sınavlar bitmiş, notlar
sisteme girilmişse ders işlemenin bir mantığı olmazdı artık. Kazara öğretmen
ders işlemeye kalksa “Hocam son hafta da
ders işlenir mi?” diye itiraz korosu harekete geçer. Ders materyali zaten gelmemiştir. Ders işlemeyi istemeyen öğrenciyi sınıfta
tutmak zaten ayrı bir mesele. Sınıfta tutan öğretmen en başarılı öğretmendir. Kimi
okula gelmez, kimi gelir; okulun dışında dolaşır. Okula gelip sınıfa girmeyen
öğrenciler ise dersi asarak ders
bitimine kadar park ve bahçelerde akşamı yapar. Akşamında evlerine
vardıklarında aile, “Niçin okula gitmiyorsun? “ dediğinde “Zaten ders
işlenmiyor ki, boşu boşuna niye gideyim?” mazeretlerinin ardı arkası kesilmez.
Akşamın
olmasına ramak kala nasıl ki inşaat işçilerinde bir isteksizlik ve yorgunluk
baş gösteriyorsa personel ve öğrencilerde de bir bıkkınlık, bezginlik ve
zihinsel yorgunluk baş gösteriyor. Hem I. dönem, hem de ikinci dönem karne
haftalarını eğitim ve öğretimin ölü
haftaları olarak değerlendiriyorum. 180 iş gününün içinden sayılan bu
günlerimiz maalesef berhava olmuş haftalarımızdır.
Ortaokul
II.sınıfta okurken karne günü ders işleyen bir öğretmenimiz vardı: Türkçe
öğretmenimiz Orhan DEMİRÖZ. Kulakları çınlasın. Vefat etmişse Allah rahmet
eylesin. Sınıfcak, “Hocam! Bugünde, bu saatte ders işlenir mi?” dediysek de
aldırmadı. Ders işlemeye devam etti. Allah sayılarını çoğaltsın.
Milli
Eğitim Eski Bakanı Ömer DİNÇER bakan
olduğunda: “Üniversitede öğrenci iken
seçmeli ders olarak İngilizce dersini seçmiştim. 80-100 kişilik sınıfımız kısa
zaman zarfı içerisinde iyice azaldı. Sonunda sadece devam eden ben kaldım. Bir
gün derse gidemedim. İngiliz uyruklu hocam ertesi günü bana: ‘Ömer sana
kırgınım, seni gelecek diye ders boyunca seni sınıfta bekledim’ deyince bir
daha devamsızlık yapmadım. Birebir ders işledik. Öğrendiğim ekstra İngilizce’yi
ona borçluyum” şeklinde açıklamada bulunmuştu. Tek kişiyle ders işlemek, bize ne kadar da yabancı. Bu uygulama bize özgü
değil maalesef. Zaten o hoca da yabancıymış.
Eğitim
ve öğretimde metodumuz, kompozisyondaki giriş, gelişme ve sonuç bölümü gibi
olsun. Hangi kademede olursak olalım, zamanı verimli geçecek şekilde
değerlendiren kişiler olmamız temennisiyle… Allah bizi affetsin... 20/01/2016
27/01/2016 tarihinde Anadoluda Bugün gazetesinde yayınlanmıştır.
27/01/2016 tarihinde Anadoluda Bugün gazetesinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder