Ana içeriğe atla

Seminerler Arasında Eğitim veya Şeytan Taşlamaktan Tavafa Vakit Bulamamak

—Sayın müdürüm! Nereden böyle?
—Toplantıdan.
—Ne toplantısı bu saatte?
—Eksik olmaz bizde toplantı.
—Faydalı mı bari?
—Nerde? Eften-püften şeyler, ardı arkası kesilmeyen gündem...
—Kim yapar toplantıyı, amiriniz mi?
—Evet.
—Tüm toplantıları o mu yapar?
—Bizde amir çok, yedi kocalı hürmüz gibiyiz. Kafası esen yapar.
—Geçmiş olsun!
*
—Müdürüm, nereye böyle acele acele?
—Toplantı var da...onun için.
—Daha geçen gün yapmadınız mı?
—Yaptık, bu başka.
—Bu sefer konu ne?
—Varınca öğreneceğim.
—İnsan gündemi bilmez mi?
—Toplantıları kovalamaktan gündemi takip edemiyorum artık.
*
—Müdürüm, seni bir ziyarete geleceğin, yarın okulda mısın?
—Çok iyi olurdu ama okulda olamayacağım.
—Niçin, bir manin mi var?
—Toplantım var.
—Yine mi?
—Maalesef!
—Sahi siz okula ne zaman gidersiniz?
—Toplantılardan fırsat buldukça...
***
—Öğretmenim, hayırdır dersi yok mu bugün?
—Vaar.
—Niçin okulda değilsin?
—Seminer varmış, ona geldim.
—Okuldaki derslerin ne olacak?
—Programı uygunsa nöbetçi öğretmen, değilse okul idarecileri doldurur. Bu da mümkün değilse ders doldurulmaz, çocukların dersi boş geçer.
—Dersi dolduran sınıfta ne iş yapar?
—Sınıfa bekçilik yapar.
—İşlenmeyen konu ne olacak?
—Öğretmen daha sonra hızlandırarak konuyu telafi eder.
*
—Öğretmenim, dün dersimize gelmediniz, hasta mıydınız?
—Hayır çocuklar, hasta değildim, bizi kursa aldılar. Ondan dolayı gelemedim.
—Ama hocam, geçen hafta da gelmemiştiniz.
—O zaman da bizi seminere almışlardı.
—Bizim dersimiz ne olacak? Epeyce geride kaldık.
—Telafi edeceğiz.
—Bu nasıl olacak?
—Dört ders saatinde işlenmesi gereken dersi iki saatte hızlandırarak vereceğiz.
*
—Müdürüm, sınıfımda kimse yok. Çocuklar nerede?
—Aşağıda salonda bir seminer alıyorlar.
*
—Buyrun müdür bey!
—Hocam çocukları salona alacağız, zira bir sunum olacak. Siz de öğrencilerin başında gideceksiniz, orada bulunacaksınız.
—Hocam, zorunlu değilse benim sınıf gitmese olur mu? Konulardan epey geri kaldık da.
—Olmaz hocam! Sunum bu, mecburen yapmamız lazım.
—Hocam ben falan öğrencinin velisiyim. Öğretmenleriniz çok devamsızlık yapıyor, çocuklarımızın dersleri geride kalıyor. Dersleri boş geçince derslere odaklanamıyor.
—Hanımefendi! Devamsızlıkların çoğu mazeretten, keyfi devamsızlık olmaz bizde.
—Ne mazeretiymiş beyefendi! Eğitim ve öğretimden önemli mazeret ne ola ki?
—Mazeret dedimse öğretmenlerimize yönelik kurs, seminer ve toplantıdan kaynaklı. 
—Bu seminerleri yapmak için bula bula ders saatleri mi ayarlanıyor. Bu, bir şeyi yaparken başka bir şeyi yıkmak değil mi?
—Hanımefendi, bu durum bizden kaynaklanmıyor, planlayıcı biz değiliz, emir demiri keser.
—Bu planlayıcılar koca yaz dönemini bitirdiler de kervan yola çıktıktan sonra mı seminer yapmaya kalkıyor?
—Yaz dönemine gerek yok hanımefendi. Öğretmenlerin iki haftası haziran, iki haftası da eylülde olmak üzere toplam bir ay mesleki çalışma denilen seminer dönemleri var. Üstelik bu dönemde öğrenci de yok. Kimse mağdur olmaz. Yapılacak bütün seminerler bir planlamaya mesleki çalışma dönemlerinde verilebilir. Ama yapılmıyor maalesef.
—O zaman çocuklarımızın boşa geçen vakitleri ne olacak, bu mağduriyetimiz nasıl giderilecek?
—Seminerlerden fırsat buldukça ders işleyeceğiz.
—Sizinki teşbihte hata olmasın, şeytan taşlamaktan Kabe'yi tavaf edemeyen kişinin durumuna benziyor. 27.03.2018, Ramazan Yüce, Konya

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde