Öğretmenliğimin üçüncü
yılında zorunlu hizmet için Güneydoğunun bir iline gittiğimde o okulda
çalışmakta olan tecrübeli bir hocamız: "Hocam! Meslekte yenisin, mesleki
tecrübem olarak söyleyeyim. Öğrenci sana bir soru sorduğunda sakın ola ki
'bilmiyorum' deme. Doğru yanlış fark etmez herhangi bir cevap ver"
dediğinde hayretime gitti: "Olur mu hocam, bilmediğim bir soru olursa
bilmiyorum der, gider araştırır, doğrusu ne ise hem kendim öğrenmiş olurum, hem
de öğrencileri bilgilendiririm" dedim. Bana, "Kendin bilirsin, ama
öğrenci nezdinde itibarın sarsılır ve bir değerin kalmaz" demişti. Meslek
ve yaşça benden büyük olan bu hocamızın tecrübesini hiç uygulamadım ama
dediğini de hiç unutmadım.
Televizyonda din adına
dini bilen ve bildiğini iddia edenlerin kısır tartışmalarını görünce nedense 94
yılında başımdan geçen bu anekdot aklıma geldi. Birbirini ithamlar, birbirinin
sözünü kesmeler, birbirine mağlup edilmesi gereken düşman gibi görmeler,
birbirine belden aşağı vurmalar...Bu işi yapanlar aynı dinin mensupları
maalesef. (Ben burada dini konuyu konuşan muhataplardan bahsediyorum ama diğer
alanlarda yapılan tartışmaların çoğu da bundan farksız.) Nedense programın
başındaki doğrunun ortaya çıkması temennileri havada kaldı. Onları izlerken
"İlmin yarısı 'bilmiyorum' demektir, sözü geldi aklıma. Yarısı bilmiyorum
ise ilmin diğer yarısı nedir diye düşünmeye başladım. Sağ olsunlar ekranda dört
saat boyunca izlediğim hocalarımın bana en büyük katkısı ilmin diğer yarısının
ne olduğunu bulmama yardımcı oldu. Hemen kendi kendime, 'İlmin diğer yarısı da
edeptir,' dedim. Programın bir diğer faydası da hani birine sormuşlar edebi nereden
öğrendin diye. Adam, ‘Edepsizlerden’ cevabı vermiş. Programa ve taraflara ön
yargısız bir şekilde bakanların da ortak kanaati bu. Programda bilgi adına
doğru yanlış malumat vardı. Fakat edep yoktu. Öyle zannediyorum herkeste
özellikle bilim adamlarında olması elzem bir değerimizdir edep. İlmin ne
olduğunu 13-14. Yüzyılda yaşamış Yunus, “İlim ilim bilmektir /İlim kendin
bilmektir /Sen kendini bilmezsin/Ya nice okumaktır/Okumaktan murat ne /Kişi
Hak'kı bilmektir /Çün okudun bilmezsin /Ha bir kuru ekmektir/Okudum bildim deme
/Çok taat kıldım deme/Eğer Hak bilmez isen/Abes yere gelmektir” diyerek en
güzel şekilde ifade etmiştir.
Sözlükte edep: “Toplumda
oluşan töreye uygun davranış; utanma, çekinme, sıkılma duygusu, incelik.” anlamlarına
geliyormuş. Hakikati ortaya çıkarmak için canlı yayına çıkan bu zevatta eksik olan
edepti kanaatime göre. Edep; kişinin kendini bilmesi, haddini bilmesi,
neyi-nerede-nasıl konuşacağını bilmesidir. Tartışmacılar sahalarında allameyi
cihan olabilirler. İlim ve bilgi önemlidir önemli olmaya. Günümüzde bilgiye
ulaşmak o kadar kolaylaştı ki edeple süslenmeyen, taçlandırılmayan bilgi,
kişiyi tevazudan uzaklaştırıyor ve tarafları halk nezdinde sıfırlıyor. Fakat
tartışmaya kendilerini kaptıran zevat, halk nezdinde küçüldüğünün farkına bile
varamıyor.
Bir defa ilim adamı
olan kişilerin her şeyi ulu orta, her yerde tartışmamayı bilmeleri gerekiyor, doğruyu
bulmak amacıyla kendi aralarında müzakere etme imkanı varken birbirini alt etme
niyetiyle arenaya çıkıp kozlarını paylaşma yolunu seçmek önlerinde unvanları da
olsa ilim adamına yakışmaz. Neyi-nerede konuşacağını bilmeyen insanlar ne kadar
bilgili olurlarsa olsunlar bu topluma din adına verebilecekleri bir şeyleri
yoktur. Yine bunların horoz dövüşünü ve kayıkçı kavgasını görünce bunların bana
anlatacağı din kendilerine kalsın, en iyisi “Koca karı imanı” dedim kendi
kendime. 25/07/2017
Fikri Alem Adem'den doğdu icedir İnsan bilmez hayvan yoruldu Allah razı olsun
YanıtlaSilAmin, cümlemizden
YanıtlaSil