Ana içeriğe atla

İlahiyat Fakültesi mezunlarının alanla imtihanı

Bir zamanlar bakanlık durmadan alan değişikliğine imkan verirdi.  Önce branşı dışında bir başka yerde istihdam eder, sonra kendi branşına geçmesi için  alan değişikliği için duyuruya çıkardı. Kimi gerçek alanına geçmek için kimi de yer değişikliği için başvururdu bu alan değişikliğine.

Son bir kaç yıldır bakanlık alan değişikliği açmıyor. Belki de amacı dışında kullanıldığı için vazgeçmiş olmalı. Alan değişikliğinde  en büyük sıkıntıyı belki de öğrenciler çekti. Çünkü alanı dışında bir göreve atanan o işinde ne kadar başarılı oldu tartışılır. Belki de başarılı olanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ya başarılı olamayanların yıllarca okuttuğu öğrenciler ne olacak? İhtisas alanına girmeyen bir alanda çalışan öğretmen ne kadar mutlu ve memnun oldu acaba bu işinde? Alan değiştirenlerden ziyade  bu değişikliğe imkan verilmesinin üzerinde durmak gerekir.

İnsan kaynakları planlaması yapanlar niçin daha önceden ihtiyaç olan alanda mezun vermesine imkan hazırlamadılar? Geçmişten günümüze  eğitim ve öğretim alanında uzun vadeli bir planımız olmadığı gibi öğretmen alımında da bir planımız olmadı maalesef. Bir zamanlar lise mezunları üç aylık kurs sonucunda öğretmen yapıldı bu ülkede. Süresi iki yıl olan sınıf öğretmenliği bölümünü hemen dört yıla çıkaran siyasilerimiz, bu okullar iki yıl mezun veremeyince ilkokul öğretmen ihtiyacını nasıl karşılayacaklarını niçin düşünmediler acaba? Sonunda ilkokul öğretmen ihtiyacını karşılamak için dört yıllık fakülteyi başka alanlarda bitirenlere öğretmenlik yolu açıldı. Yıllar yılı öğretmenlik yaptıktan sonra birçoğu kendi alanlarına geçtiler. Sonra öğretmen fazlalığını eritmek için yan alana geçme imkanı bile verildi bu ülkede. İşe adam bulmaktan ziyade adama iş bulundu. Olan da eğitime oldu maalesef. Alanı dışında çalışanlara, alan değiştirenlere asla bir serzenişim olmaz. Öfkem bu kapıyı açanlara. Yani günübirlik iş yapan plan düşmanlarınadır. İtibar sorunu yaşayan öğretmenlik atamaları maalesef bu şekilde olmamalıydı. Sonraları istemediği bölümde, istihdam alanı olmadan okuyanlarda hep bir beklenti hakim oldu: Okuduğum alanda iş bulamazsam öğretmen bari olurum şeklinde.

Benim derdim başka idi. Şimdi gelelim sadede. Bakanlık birçok alandaki sorunu temelli  ya da geçici çözdü. Çözmeye çalıştı da. İlahiyat Fakültesi mezunu olanların alan derdini yıllardır maalesef çözmedi, çözemedi, ya da çözmek istemedi. İşin içini bilmeyenlere garip gelebilir bu durum. Bizim durumumuz evlere şenlik. Kısaca değineyim isterseniz: İlahiyat mezunları İmam Hatip Liselerinde görev yaptıkları zaman branşı İHL Meslek Dersleri Öğretmeni, diğer okullarda ise Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni olarak görev yapmaktaydı. Bu okullardan mezun olanlar istediği okulda çalışabiliyordu. Hikmetini bir türlü anlayamadığım şekilde kaç yıldır bu iki branş ayrıldı. Üstelik kimseye sorulmadan. Aynı okuldan, aynı sıradan aynı yıl mezun olana Bakanlık birine  İHL Meslek Dersleri Öğretmeni, diğerine Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi branşı adını verdi. Her iki branş öğretmeni, hangi okul türlerinde çalışırlarsa çalışsın din eğitimiyle ilgili dersler maaş karşılığı girmeleri gereken dersler olarak bilinmesine rağmen kaç yıldır Din Kültürü branşından olanlar maalesef İmam Hatip Liselerine tayin isteyemiyorlar. Bu kota eğitim fakültelerinin Din Kültürü bölümünden mezun olanlara yapılsa anlarım, hatta mantıklı bile bulurum. Garibime giden  de bu. Anladıysam harap olayım. Anlayan varsa ne olur, bana bunu bir anlatsın. Fen öğretmeninin Fiziğe, Türkçecinin Edebiyata geçmek için alan değiştirmesini anlarım da İlahiyat fakültesi mezunlarının İHL ve diğer okullar şeklinde aralarına duvar örülmesini, set çekilmesini hiç anlayamadım. Ne olur bunu benim almayan kapasiteme bir anlatın olmaz mı?


Bu garipliği diğer branşlar bilmez. Bakanlığın diğer birimleri de bilmez. Din öğretimi Genel Müdürlüğü bu işi en iyi siz bilirsiniz. Çözüme kavuşturacak olan da sizsiniz. Lütfen bir başkasının bu meseleyi çözmesini beklemeyin.  Haydin iş başına... 27/05/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde