Ana içeriğe atla

Heyhat ki Heyhat! Keşke Daha Önce Kafanızı Kumdan Çıkarsaydınız!

Duydum ki bugünkü yönetici atama kriterinde uygulanan sözlü mülakatın yerine yazılı+sözlü önerisini getiriyorsunuz. Yapılan sözlünün liyakatı ölçecek şekilde düzenlenmesini istemişsiniz. Bu istediğinize sadece günaydın denir. Heyhat ki heyhat denir. Biraz değil, çok geç kalmadınız mı bu açıklama ve rapor için? Neredeydiniz be kardeşim şimdiye kadar? Sizi şimdi ayıktıran nedir? Sizi yeni bir arayışa iten sebepler nelerdir?

Kimsenin niyetini sorgulama gibi bir niyetim yok. Diyelim ki samimisiniz bu görüşünüzde. Geç de olsa yapılanın yanlış olduğunu anladınız. Pekiyi bu açıklama bu kadarla mı kalmalıydı? Hiç öz eleştiri yok mu? Tamam siz mevzuat yapıcı ve atayan irade değilsiniz. Pekiyi siz bu değirmene su taşımadınız mı? Kanun yapıcının dümen suyuna girmediniz mi? Her hangi bir okula veya kuruma yönetici alımında liste oluşturmadınız mı? Satranç veya dama taşı oynar gibi kimin nereye geleceği iradesini kullanmadınız mı? Ehil veya değil üyelerinizden talepte bulunanı elinizle yerleşmesini sağlamadınız mı? Yağma Hasan'nın böreği gibi veya ulufe dağıtır gibi makam ve mansıp dağıtmadınız mı?

Sadece soruyorum. Bunları yaptınız demiyorum. Kamuoyundaki algı, tüm bunları fazlasıyla yaptığınız şekildedir. Eğer böyle değilseniz kamuoyunda oluşan bu algıyı değiştirmek için nasıl bir çalışma yaptınız? Yaptıysanız kimin haberi var böyle bir çalışmadan? Yönetici atama kriterlerine göre adam seçtik diyorsanız ve bunun bir hata ve yanlış olduğunu düşünüyorsanız hazırladığınız raporda, ' Biz geçmişte birilerine sırtımızı verdik, kamuya yönetici seçiminde birlikte paslaştık. Bunun yanlış olduğunu geç de olsa anladık' şeklinde bir öz eleştiri niçin yok.

Sahi, hiç eleştiriye geldiniz mi? Böyle bir şeye cesaretiniz var mı? İnanın yapın böyle bir kritik, üzerinizdeki tüm tepkiler müspet bir bakışa döner. Gördüğüm kadarıyla böyle bir şeye ihtiyaç olduğunu da düşünmüyorsunuz. Haydi işin başından beri bu tür yönetici seçimine karşıydınız, sesinizi kimseye duyuramadınız, ya da ülkeyi yöneten irade sizden yönetici istedi. Çıkıp meydana biz bu tür yönetici seçimini tasvip etmiyoruz. Üyelerimizden ricamız bu görevlere talip olmamaları şeklinde bir açıklamanız var mı? Bildiğim kadarıyla böyle bir açıklamanız da yok. Sonra sizi bugün böyle bir çağıştay düzenlemeye ve rapor hazırlamaya iten sebep ne? Halbuki yönetici görevlendirmeye yetkili kişilerle al gülüm, ver gülüm diyerek ne güzel paylaşıyordunuz. Ne değişti şimdi? Yoksa artık sizin üyelerinizden yönetici seçmeyeceğiz mi dediler? Yoksa deniz mi bitti. Sanırım yönetici olmak için koşanların sayısı azaldı, görev alanlar ayrılmaya başladı, yeni yönetici olmak için yeterince müracaat yok. Okulların çoğunun müdür ve müdür yardımcılığı boş. Bu işte bir iş var. Gidişat iyi değil, en azından inisiyatif alalım mı demek istiyorsunuz? Eğer böyleyse bilin ki Basra harap oldu. Kolay kolay da yeniden inşa edilmez. Keşke iş Basra'nın harap olmasıyla kalsaydı. Basardın parayı, Basra'yı yeniden imar edersiniz. Burada yıkılan güvendir, itibardır. Gönüllerin yıkılmasıdır. Zedelenen insan onurudur. Var mı bunu tamir etmenin yolu?

Hiç kusura bakmayın, sınıfta kaldınız defalarca. Emaneten aldığınız makamın altında boğuldunuz. Size güvenen üyelerinizi mahcup ettiniz. Sizin görevleriniz arasında iktidar sahipleriyle paslaşmak var mıydı? Bugün kaç üyeniz sendikasının adını rahatça söyleyebiliyor, benim sendikam şu diyebiliyor? Çünkü yaptıklarınızla yüz ağartmadınız. Zaten bu yüzden ne üyenizin ayağına gidebiliyor, ne de yeni üye kazanmak için çabalıyorsunuz. Oturduğunuz birden fazla koltuğa yapışıp kaldınız. Gün bu gün, ne kadar oturursam kar diyorsunuz. Biz bu işi yapamadık, camia iyice lekelenmesin, en azından taşıyamadığımız ve ağzımıza yüzümüze bulaştırdığımız bayrağı bir başkasına devredelim de demiyorsunuz. Biliyor musunuz mirasyedisiniz. Baba parasını hoyratça harcadınız. Bugün o oturduğunuz koltuktan kalkamazsınız. Çünkü koltuğun içine ettiniz. Oradan iniverseniz tüm kazanımlarınız yok olacak, belki de yüzünüze bakacak kimse kalmayacak.

Değer miydi idealleri olan bir camiayı bir koltuk uğruna heba etmek. Şimdi nasıl getireceksiniz bu itibarı? Deniz bittikten, yönetici olacak eleman bulamayınca mı aklınız başınıza geldi? Keşke yaptıklarınızda samimi olsaydınız, tüm hatalarınızla beraber baş tacı yapardım sizi. Ama değilsiniz. Sağır sultan bile biliyor sizi. Siz en iyisi ne yapın biliyor musunuz? Yeniden kafanızı kuma gömün, yine işinizi yapmaya devam edin. Kırıldığı yere kadar gitsin. 04.11.2017 Ramazan YÜCE

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde