Ana içeriğe atla

Adam sabrederse Cennetlik

MEB'in yaptığı ortak sınavlarda öğrenciler ter dökerken sınav komisyonu da bazen sınava tabi tutulur sınav görevine gelenler tarafından:

08.00'de görev yerinde olması gereken 3 görevliyi bekledik. Toplantı başlayacak gelen giden yok. 08.10'da telefondan arandı. Yolda olduklarını 10 dakikaya kadar gelebileceklerini söylediler. Biz toplantıya başladık. Nihayet 08.23'de teşrif ettiler. İkisi geçip boş bir yere olurdu. Diğeri toplantıya aldırmadan kendisini arayan birisine telefondan cevap vermeye devam ediyordu. Bir elinde çantası, diğer kolunda sınav esnasında okuyacağı kitapları. Sanki sınava değil de derse,  ya da ders çalışmaya gelmiş gibi. Hayret ve ibret içerisinde manidar bir bakışla konuşmasını sonlandırmasını bekledik. Ama nafile. Gür sesiyle konuşmasına devam etti. Komisyon başkanı: Lütfen telefon görüşmenizi sonlandırır mısınız, demesiyle birlikte toplantı salonunu terk ederek salona çıktı. Sonuna kadar konuşmasını sürdürdü. Son cümleleri söylerken salona girdi. "Bir arkadaş sınav yerine gitmemiş de," dedi.

Sanki öğretmenden sorumlu yönetici mübarek. Toplantıya ait tek cümle dinlemedi. Gecikmesine mi yanarsın, başkasını rahatsız ettiğine mi? Efendim geciktim falan yok. Ama azmine hayran kaldım bilemezsiniz. İnatçılığına zaten diyecek yok. Toplantıyı dinlemedi. Zira onun alacağı bir şey yok. Zaten aldığı kadar kilo olarak almış. Kendisine başkan: Yarın ki sınava lütfen tam zamanında gelelim, özellikle bugün geciken 3 arkadaş herkesten önce gelsin dedi.
***
İkinci gün herkesten önce gelmedi ama en azından zamanında geldi. Yaptığı fedakarlığa teşekkür etmemek elde değil. Görevli sınavla ilgili açıklaya dursun. Bizim ki açtı kendi özel kitabını. Kah çiziyor, kah yuvarlak içerisine alıyor sol eliyle. Yine tek kelime dinlemedi. Çünkü alacağı bir şey yoktu. Toplantı bitimi başkan: "Cep telefonlarını kapalı bir vaziyette tutalım, ya da idare odasına bırakalım, kesinlikle açık olmasın, ayrıca kitap, gazete, dergi okumayalım" açıklamasını yaptı. Az sonra sınav salonlarına geçildi. Daha sınav başlamadan  salonda öğrencinin karşısında cep telefonuyla oynamaya başladı. İl temsilcisi telefonu idare odasına bıraktırdı. Çocuğu olduğundan telefonu açık bıraktığını söylemiş kendisine. Ne zaman sınavdan çıkılsa hemen telefonunu alarak bir yerlere girmeye devam etti. Zatı muhterem zaten gönülsüz geliyormuş sınavlara.

Okul ona iki gün sabretti ama laf anlamaz, galesiz, rahat, inatçı  tavrına eşi nasıl dayanıyor kim bilir? şayet eşi ona sabrederse bilin ki adam Cennetliktir. 28/04/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde