Ana içeriğe atla

Çocuğundan daha çocuk veliler

Rehber öğretmenler genelde konuşmalarına "Problem çocuk yoktur, problem anne ve baba vardır" diye başlarlar. Birçok veliyi görünce rehber öğretmenlerin sözlerindeki doğruluk payının yüksek olduğuna hak vermemek elde değil. Bazı anne ve babalar vardır, anlayışından, olaylara bakışını görünce sırtında taşıyasın gelir. Bazılarını da görünce bu anne ve babaya göre bu çocuk çok iyi diyorsun.

Anne ve baba vardır, olayları soğukkanlı bir şekilde değerlendirir. Nezaket ve efendiliğine derman yetmez. Bazıları vardır, öğretmene, idareye yol göstermeye çalışır, bazıları hep suçlama yoluna gider. Bazıları karşına çıkmaz, oturur bilgisayarın başına. İsminin açıklamasını istemeyecek şekilde 'Bilgi Edinme'ye şikayet eder okulu, öğretmeni ve yönetimi. Hızını alamazsa 'Alo 147'yi arar. Güya ismi belli olmadan meseleleri çözecek, karşı tarafa haddini bildirecek. Bazıları ise başlı başına bir sorundur, çocuğundan önce yangına körükle gider, kavgacıdır. Ne laftan anlar, ne de sözden. Ne 'dur'dan anlar, ne de 'git'den. Sorun yumağıdır başlı başına. Sadece çocuğunu merkeze alır. Onunla yatar onunla kalkar. Aklı sıra çocuğunu koruduğunu, çocuğu kendisi için vazgeçilmez olduğu imajını vermeye çalışır. Çocuğunun büyümüş şeklidir bunlar. Çocuğunun değerlendirmesiyle olayları ve kişileri değerlendirir. Tek taraflı sadece kendi çocuğunu dinler. Bundan sonra da göz hiç bir şeyi görmez. Öyle bir hışımla gelir ki önüne gelip geçeni yıkıp geçecek.

Sabahleyin bir öğretmen anlattı: Falan sınıfta bir öğrenciye bir zamanlar derste "Allah cezanı vermesin" demişim. Çocuk teneffüste hemen annesini arar, durumu anlatır. Ardından annesi telefonla beni aradı. Burnumdan getirdi: "Nasıl çocuğuma böyle bir şeyi söylersin. Bu söz karşılığında nerede ise bir doğum daha yapacaktım..." şeklinde saymış dökmüş.
***
Yine bir öğretmen: Çocuğu yanımda iken annesiyle birlikte çocuğun dersleri hakkında konuşuyoruz. Öğrencinin eli cebinde idi. Elimi cebine götürerek eline hafifçe vurarak çıkar elini cebinden. bak karşında annen ve öğretmenin var dedim. Çocuk çıkardı. Biraz daha konuştuk, sonra ayrıldık. ben ayrılıp derse gittikten sonra kadıncağız  okul idaresinin yanına vararak: "Gözümün önünde çocuğumu bir vurdu, feleğimi şaşırdım. benim karşımda çocuğuma nasıl vurur" şeklinde iki gözü iki çeşme dert yanar okul yönetimine. Bir kaç saat sonra çocuğun teyzesi okulu arar: "Falan öğrencinin teyzesiyim, bu öğretmen benim yeğenime nasıl böyle bir muamele yapar" diye saymış dökmüş. Öğretmen bu durumu anlatınca 10-15 dinleyici içerisinden bir kaç öğretmen: "Teyzesi ne karışır" diye hayretlerini ifade edince fırsatı değerlendirmez miyim: "Anne yarısı" dedim. Gülüştük. Öğretmen daha sonra elini cebinden çıkarttığı öğrenciyi çağırır: yavrum ben seni dövdüm mü diye sorar. Çocuk: "Yok hocam! Ne dövmesi? Siz bana bir şey yapmadınız. Sadece elimi cebimden çıkarttınız" cevabı verir.
***
Adana'da çalışırken sınıfımdan bir veli geldi: Hoş geldin, hayırdır" dedim. "Biyoloji öğretmenini göreceğim, çocuğuma salak demiş, nerede gördü salaklığını diye soracağım" dedi. Nasıl salak demiş dedim. "Öğretmen yapacağı sınavı, okulun voleybol maçından dolayı bir kaç defa ertelemiş, herkesin tam olduğu zaman yapayım diye. Çocuklar da bir kaç defa hocam sınavı yapamadık, ne zaman yapacağız diye sormuşlar. Öğretmen de, bir kaç salak yüzünden yapamıyoruz demiş, işte bunu soracağım kendisine" dedi. Öğretmen şimdi yok, istersen sonra gel dedim, ayrıldım yanından.

Suç tek taraflı demiyorum. tamamen veli suçlu iddiam falan yok. Fakat insanın olduğu yerde zaman zaman maksadı aşan sözler söylenebilir, farklı tepkiler verilebilir. Ama her olayda "Öküzün altında buzağı aramak" çok doğru bir hareket değildir. Çocuğun her şeyi aktarması da doğru değil, velinin de tepki verip okula hesap sormaya gelmesi de doğru değil. Aşırı korumacılık diyorum ben buna. Bu şekilde davranmakla çocuğumuza kötülük yaptığımızın farkına varırız ama sanırım biraz geç olacak. Pekala veli, çocuğundan dinlediği bir olayı daha sonra çocuğunun haberi yok iken öğretmen ile görüşebilir, aslını astarını öğrenebilir, duyarlılığını hissettirebilir. Çocuğu anlatır anlatmaz soluğu okulda alan veli yangına körükle gider ancak. Ailesinin bu tavrını gören çocuk her olayı ailesine tek taraflı anlatmaya devam eder. Öğretmenin üzerine ailesini sürer.

Çocuğumuzu korumak güzel bir şey, ama korumacılıktan kaçınalım. Zira çocuk sırtımızdan inmez hiç, büyüse de... 29/11/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde