Ana içeriğe atla

Trafik Dilimiz ve Bayanlar

Hangi yolu denersek deneyelim, ne kadar çaba ve gayret sarf edersek edelim, bir türlü bir yabancı dil öğrenemiyoruz. Ama yabancılarda olmayan bir dilimiz daha var: Trafik dili. 

Kimsenin anlaşamadığı kadar anlaşırız biz arabadan arabaya. İster karşımızda olsun, ister yanımızda, isterse arkamızda olsun. Kah selektör yaparak, kah korna çalarak, kah el-kol işareti yaparak... Meramımızı anlatmada bir numarayız desem herhalde abartmış olmam. 

Selektör sanki bizim için icat edilmiş. Trafiğini engellemediğin biri sana selektör yapıyorsa sana kopya veriyordur mutlaka. Tedbirli git, ileride trafik polisi veya radar var demek istiyor. Ardından selektör yapıyorsa yol ver demek istiyor, burun buruna geldiğin zaman selektör yapıyorsa burada iki durum var: Ya ben geçeceğim sen dur demek ister ya da haydi buyur sen geç demek ister. Bunu da sürücüler az bir tereddütten sonra çözerler. bazen de selamlaşma olarak kullanılır. Sen ona selektör yaparsın o da sana.

İlk araba sürmeye başladığım zamanlarda bölünmüş yoldan biri bana selektör yaptı. Çocuklarım bana "Baba ne demek istiyor" dedi. Ben de selam verdi dedim. Baba "Tanıyor musun" dediler. Hayır tanımıyorum. "Pekiyi o zaman niye selam verdi" diye sorduklarında beni sevinsin diye verdi demiştim. Biraz daha yol aldıktan sonra yolda trafik polisinin yol kontrolü yaptığını gördüm. O zaman anladım ki adam bana kopya vermiş. Bu kadar da yardımseveriz anlaşılan.

Araç trafiği dendi mi bizde genelde erkek sürücü akla gelir, tek tük bayanlar da sürücü olarak karşımıza çıkmaya başlamıştı bir zamanlar. Sağdan sağdan yavaş yavaş gidenler, zaman zaman yolun solundan gidip arkasındakine yol vermeyenler, ışıkta araçlar kalkacağı zaman arabasını stop ettirenler, yol ver diyenlere hiç aldırış etmeyen birini gördüm mü mutlaka bayan derdim daha içindekini görmeden. Yaklaşınca yanılmadığımı anlarım. Erkekler yol verme veya bir trafik kuralını ihmal etmede genelde atışırken bayanlar hiç istifini bozmadan sadece aracıyla ilgilenirlerdi. Bayanlar için kaza yapmazlar fakat kazaya sebep olurlar bile denir.

Son yıllarda bayan araç sürücü sayısı da epey arttı. Hatta bazı yollarda araçlara bir göz atınca bayan sürücülerin erkek sürücü sayısını geçtiği de olur bazı saatlerde. 

Az önce evin mutfak ihtiyacını gidermek için markete uğradım. Gelirken ışığa doğru yaklaşırken biri korna çaldı. Bakmadım. Sonra tekrar çaldı yine bakmadım. Üçüncü defa çalınca herhalde bir tanıdık dedim ışık dolayısıyla duran araçlara bir göz attım. El-kol sallayan da yok. O zaman tanıdık değil bu korna çalan dedim. Yeşil yanınca harekete hazırlanan araçların arasında arkalı önlü iki araç birbirine korna çalmaya başladılar. Bir, biri çalıyor, ardından diğeri. mesele anlaşıldı dedim. İki kişi tıpkı halk ozanlarının atışı gibi atışıyorlar. Kim bu saatte bu birbirini taciz eden şanslı kişiler diye bir göz attım. Üstüme iyilik sağlık! ikisi de bayan. Trafikte görmeye hiç alışık olmadığım sürücü tipleri bunlar. İki bayan korna çalarak birbirini taciz etmeye devam ettiler. Önden geçen yanımdan geçti, ardındaki bayan sürücü de hem korna çalmaya devam etti. Hem de hiç görmeye alışık olmadığım şekilde ağzından bir şeyler saydırıyordu. Havanın soğuk olması dolayısıyla cam kapalı olduğu için ne dediğini anlayamadım ama öndekinin hayrına bir şeyler söylemediği belli idi. Sağ tarafa döndükten sonra uygun yere çekip kozlarını paylaşırlar mı dedim. Birbirine korna çalarak devam edip gittiler yollarına.

Bu gidişle trafikte erkeklerin sebep olup birbiriyle sürtüşmeye girdiği durumlar bundan sonra bayanlarda da daha sık görüleceğe benziyor. Ne çabuk benzetmişiz kendimize bayanları da. Allah hayrınızı versin bayanlar emi! Nerede kaldı o sizin sakinliğiniz. Çekmeseniz ölürdünüz değil mi? 

Burada erkeklerin hakkını yemeyelim. Ustası kim onların? Değil mi? 29/11/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde