Ana içeriğe atla

Ön yargılardan kurtulabilmek

Bazılarının kafasında öyle bir ön yargı oluşmuş ki, böylelerini ne ikna edebilir, ne de değiştirebilirsin, kafasının ve beyninin içine girip bu organlarını kırsanız, yerine yeni kafa ve beyin taksanız oluşturduğu algıları değiştiremezsiniz. Çünkü vücudunun her bir yerine sirayet etmiştir bu hastalık. Atomu parçalarsın ama bu illeti tedavi edemezsin.

Kafasında oluşturduğu bu algıdan kurtulmanın tek yolu, bu tiplerin kendisini dinlemesi ve öz eleştiri yapmasıdır. Yalnız başına kaldığı zaman "Kafamda oluşturduğum bu fikirler doğru mu, savunduğum fikirlerden başka doğru fikir var mı, ben olaylara hangi açıdan bakıyorum, başkası nasıl bakıyor" şeklinde beyin jimnastiği yapması gerekiyor. Olaylara ve kişilere pozitif yaklaşmayı denese aslında her şeyde bir mantık ve çıkış yolu bulabilecektir.

Hep olumsuz bakınca ne kendisine ışık verir ne de çevresine. Müzmin muhaliftir böyleleri. Kendi düşüncesi hakim olmayınca herkesi, her şeyi eleştirir durmadan. Kompleks halinden bir türlü kurtulamaz. İyi bir olayın aksayan yönünü görür görmez, hemen dalar, ben demiştim diye. Asla bardağın dolu tarafından bakmaz. Kendisini destekleyen bir iki kişi de olursa yanında mangalda kül bırakmaz. Her şeye karşı çıktığı için yanılma şansı da olmaz. Hep harcıdır.

Biraz somutlaştıralım isterseniz. Türkiye'de 4 yılda bir seçim olur, nice hükümetler gelip geçmiştir. Her bir iktidarın iyi yaptığı, kötü yaptığı ya da beceremedikleri olur. Oy verse de vermese de asl olan hükümetin iyi yaptığını tasvip, kötü yaptığını eleştirmesi gerekirken her yönüyle eleştiri bombardımanına tutar. Oy vermek ayrı bir şey. İnsan istediği siyasi partiye oy verebilir. Önemli olan doğrusuna doğru, yanlışına yanlış diyebilmektir. Bizimkisi ya körü körüne her yönüyle desteklemek ya da her yönüyle karşı çıkmaktan ibarettir.

Böylelerini ikna etmek için uğraşmak beyhude çabadır. Sadece onlara "Sana göre dünyada senden başka iyi insan var mı" demek lazım. 29.11.2016


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde