Ana içeriğe atla

Batı'nın maskesi düştü

Medeniyetin beşiği olarak tanıttılar kendilerini. Demokrasi ve insan hakları, ilerlemişlik, bilim ve teknoloji onlardaydı. Terör örgütlerine karşı mücadele ettiklerini göstermeye çalıştılar. Güya bir zamanlar PKK'yı terör örgütü kapsamına aldılar. Nasıl almaysa. PKK, Avrupa'da istediği gibi cirit attı bu güne kadar. TV'leri bile vardı. Özdemir Sabancı'nın katili olan  Fehriye ERDAL'a bu güne kadar ne yaptıklarını anlayan varsa beri gelsin. PKK burunlarının dibinde istediği gibi çalışma, propaganda yaptı, örgüt adına para topladı. En azılı teröristleri ellerini kollarını sağlayarak dolaştı güpegündüz. 

PKK'lı teröristleri saldığı yetmediği gibi şimdi de terör örgütleri kapsamından çıkarmaya çalışıyor Batı. Gerekçe de PKK'nın, DAİŞ ile mücadele ettiği. Biliyorduk gerçek yüzünü de bu kadar gemi azıya alabileceklerini, bu kadar alçalabileceklerini de görmüş olduk. Allah uzun ömür verirse daha ne pisliklerine şahit olacağız. Lügatımızda bir zamanlar 'Vahşi Batı' vardı, bir ara unutmuştuk. yeniden hatırlattıkları için ne kadar teşekkür etsek azdır kendilerine.

Kendi ellerinizle destek verip beslediğiniz PKK'yı bu güne kadar terör kapsamında tutmanız bile hataydı. Geç bile kaldınız. Zaten bu güne kadar bu örgütün karşısında gibi pozisyon alıp hep el altından desteklediniz. Güneydoğu'da bu güne kadar akan kanın müsebbibi sizdiniz zaten. PKK'yı terör örgütü kapsamından çıkararak ikili oynamaktan kurtulacaksınız böylece. Alın yanınıza PKK'yı topunuz birden gelin. PKK'ya silah vererek barış havarisi görüntüsü vermek yakışmıyordu zaten size. Zaten  medenilik kim siz, siz kim? Siz değil miydiniz Ortaçağ'da birbirinizi boğazlayan, yıllar yılı savaşan. Siz değil miydiniz 'Haçlı Seferleri' vasıtasıyla bir araya gelip bize saldıran. Çıkarın artık yüzünüzdeki maskenizi. Alın elinize yeniden silahlarınızı. Gerçek yüzünüzü gösterin artık. Güneydoğu'dan saldırmayı bırakın. Bakın başarılı olamıyorsunuz. İsterseniz biraz daha farklı yerlerden saldırıya geçin. Mesela, Çanakkale'ye ne dersiniz. Yeniden karşılaşabiliriz oradan...

Aslında suç yine sizde değil. Asıl suç 'Tanzimat Fermanı' ile başlayan bizdeki batı hayranlığı, batı aşıklığı, pardon batı uşaklığında. Sizin uşaklığınızı yapmak isteyenlerin devri sona erdi. Bu millet onları tarihin çöplüğüne gönderdi. Zaten uşaklık da yaraşmazdı bu millete. Millet kendi oldu şimdi. Sizi esas üzen de bu sanırım. Buradan size ekmek yok artık. Bence aklınızı başınıza almanızda fayda vardır. Battıkça batıyorsunuz. Biz ise yeniden doğuyoruz. 28/11/2016



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde