Bir gün babam elime para verdi. Hüseyin Dayına git, 3 kg kumpir, 4 kg da patlıcan al gel, çalışanlara yemek lazım dedi. Koca Hüseyin lakaplı Hüseyin Dayının dükkanı Büyük caminin yanında idi. Elime pazar çantasını aldım, şimdiki gençlerin yaya yürümediği yolu aşındırmaya başladım hızlı hızlı. Giderken de alacağımı unutmayayım diye ara ara tekrarlıyorum içimden: 3 kg kumpir, 4 kg patlıcan şeklinde.
Kendi kendime kumpir köylülerin söylediği bir kelime. Bunun yerine patates diyeyim dedim. Yine yolda tekrarlıyorum içimden: 3 kilo patates, 4 kilo patlıcan... O kadar tekrarladım ki sayısını bilmiyorum. Sular-seller gibi ezberlemiştim alacağımı. Nihayet dükkana girdim hış-mış: "Dayı, babamın selamı var. 3 kg kumpir, 4 kilo patates verecekmişsin" demişim. Şükür, unutmadan söyleyebilmiştim meramımı.
Ben bekliyorum dayı tartıp verecek diye. Fakat dayı iskelet gibi bana bakıyor, üstelik tartmaya da başlamadı. O bana baktı, ben ona. Baktım hala bakıyor: Dayı işim acele dedim. "İşin acele olmaya acele de nasıl olacak bu şimdi" dedi. Dayı! Dediğimi duymadın mı dedim. "Duymaya duydum da nasıl ve ne vereceğimi bilemedim: 3 kilo kumpir, 4 kilo patates...Bunun ikisi de aynı değil mi yeğenim" dedi. Evet, aynıydı. Nasıl becermiştim bunu.
Sonunda 3 kilo kumpir, 4 kilo patlıcan dedim. O tartarken mahcubiyetten başımı yere eğdim.
Pazar çantamda 3 kilo kumpir, 4 kilo patatesi, pardon patlıcanı taşıyarak evin yolunu tuttum. 29.11.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder