22 Temmuz 2018 Pazar

Eğitim ve Öğretimle İlgili Yazılarım (2015-2018)


Ziya Selçuk yaptığı basın toplantısında 2 ay içerisinde 3 yıllık bir yol haritası açıklayacağını, şimdilik üzerinde çalıştıklarını ve sosyal medyayı çok iyi yöneten bir ekip kurduğunu açıkladı. Basın toplantısının her bir cümlesi dikkate şayan. Ama izin verirseniz ben “Sosyal medyayı çok iyi yöneten bir ekip kurduk” sözü üzerinde duracağım. Acaba Bakan, 3 yıllık yol haritası için sosyal medyadan da mı faydalanacak? Her türlü paylaşımın yapıldığı sosyal medyayı tarayarak insanlar en çok eğitimin hangi yönünden şikayetçi araştırması mı yaptıracak? Veya olur olmaz sosyal medyayı kullanan eğitimcileri tespit edip “İşte eğitimin önündeki en büyük engel, bunlarla başa çıkarsam eğitim ve öğretimimiz düze çıkar” tespiti mi yapacak? Ya da yapacağı icraatı anlatabilmek, halkı ikna edebilmek için sosyal medyayı aktif bir şekilde mi kullanacak seçtiği ekibi sayesinde? Acaba eğitim ve öğretim konusunda önerilerde bulunan kişileri yanına alıp onlara görev mi verecek?

Hasılı şu anda içim kıpır kıpır! Biraz kopya vereyim size: “Oğlum Ramazan, gün bugün! Bak bakan seni arıyor, basın toplantısında sana göz kırpıyor, bahtın açılacak…” gibi içimden neler geçmiyor neler! Bakan beni özel aracıyla aldırıp Bakanlığa davet ettiği zaman “Sayın eğitim gönüllüsü arkadaşım! Biz seni yıllardır sosyal medyadan takip ediyor, takdir ediyor, ‘Keşke şu adamla beraber çalışma imkanı bulabilsem’ diye içimden geçiriyordum. Gecikmiş olsa da  gün bu gün! Haydi başlayalım bismillah” diyeceğini adım gibi biliyorum. Buna öyle inanıyorum ki hayaller yalan söylemez. Zaten darı ambarı da bunun için vardır. Yatağa uzandığım zaman sabaha dek beni derin bir uykuya daldıran da bu hülyalar… Yine dedim “Bakanın sosyal medya ekibi, sosyal medyayı enine boyuna tarayıp zaman geçirmesin, onlara da bir kolaylık olsun” düşüncesiyle blogumdaki eğitim ve öğretimle ilgili yazı ve önerilerimi tarayarak yardımcı olmak istedim.

20 Temmuz 2018 Cuma

Yeni Dönemden Beklediklerim ***


Yeni sistemle birlikte Türkiye 3.Cumhuriyet evresine geçti. Her başlangıç bir umuttur. Umarım yeni sistem, dertlerimize derman olur. Bu sistemle birlikte birikmiş sorunlarımızı çözmemizin yanında bakış açımızı da değiştirmemiz lazım. Bundan sonraki yapacaklarımız eskinin bir kopyası; eski hamam, eski tas olacaksa sistem değişikliğini niçin yaptık sorusunu sormaya başlarız kısa zamanda. İzniniz olursa bir vatandaş olarak yeni sistemden beklediklerimi madde madde belirtmek istiyorum:

-Ekonomiye neşter vurulmalı. (sıcak paraya değil, üretime dayanan bir ekonomi)
-Gençlere istihdam alanları açılmalı.
-Kamuya eleman ve öğretmen alımında, yönetici seçiminde uygulanmakta olan sözlü mülakat kaldırılmalı. Yerine merkezi sınav ve güvenlik soruşturması kriter olarak konmalı.
-Büyükşehir statüsüne alınmış illerdeki ilçe belediyeleri kaldırılmalı.
-Merkez ilçelerde bulunan kaymakamlıklar, ilçe milli eğitimler ve diğer ilçe müdürlükleri kaldırılmalı.
-Eğitim ve öğretim ameliyata alınmalı. İlkokul dışında eğitim ve öğretim zorunlu olmaktan çıkarılmalı, isteğe ve başarıya bağlı olmalı, okullarda eleme usulü ciddi bir şekilde uygulanmalı. Okulların her kademesinde "Tam Gün Eğitime" geçilmeli. Değerlendirme bilgi, davranış ve pratik şeklinde olmalı.
-Adalet sistemimizde, cezalandırma uygulamamız kamu vicdanını rahatlatacak şekilde cezalar caydırıcı olmalıdır. Yargılama makul sürede yapılmalı.
-Kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalı.
-Vergi sistemimiz kazanca dayalı olarak yeniden düzenlenmeli.
-Vatandaşlık görevini yerine getirmeyerek vergisini ve borcunu ödemeyenlere yapılandırma yapılmamalı.
-Fikri, zikri, düşüncesi, siyasi görüşü ne olursa olsun; her türlü cemaat, tarikat, hareket, mezhep ve STK'ların şeffaf olması sağlanmalı; geliri, gideri, çalışması denetlenmeli.
-Bedelli askerlik belli periyotlarla önümüze gelen bir tercih olmaktan ziyade bir sistematiğe kavuşturulmalı. İhtiyaç fazlası asker adayının askerliğini bedelli olarak yapması tercihler içerisinde yer almalı. Bedelli usul ile elde edilen para, başta bedenen askerlik yapan erata en az asgari ücret olmak üzere maaş olarak verilmeli, şehit ve gazilerimize bu fondan yardım edilmeli, savunma sanayisine pay ayrılmalı, askerin iaşesi karşılanmalı.
-Kamuda görev alan herkes emekli oluncaya kadar yedi bölgede görev yapacak şekilde planlama yapılmalı; memur, amir belirli aralıklarla rotasyona tabi tutulmalı.
-Her türlü seçim beş yılda bir olmak üzere aynı gün yapılmalı.
-Siyasi Partiler Yasası yeniden ele alınmalı. İki defa girdiği seçimde yüzde üç oy alamayan parti kendiliğinden fesih olunmalı. Seçilme yaşı 25-30'a çıkarılmalı, vekil sayısı 450'ye indirilmeli. Siyasete atılanların siyaset öncesi, siyaset dönemi ve aktif siyasetten ayrıldıktan sonra mal varlığı incelenmeli. İki seçime giren parti yönetimi başarılı olamayınca görevinden ayrılmalı.
-Üniversitelerin istihdam alanı olmayan bölümleri kapatılmalı.
-Eğitim ve öğretim ülke ihtiyaçlarını giderecek ve rekabet ortamını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmeli. İhtiyaç olan her alana yüzde 20 kontenjan fazlasıyla öğrenci alınmalı. Mezun olan kişilerin emsalleriyle rekabet etmesi sağlanmalı. Öğrencilerin ekseriyeti bir meslek öğrenecek şekilde yeteneğine uygun meslek okuluna yönlendirilmeli.
-Merdiven altı üretime izin vermeyecek şekilde denetimler artırılmalı. Belli bir kaliteyi yakalayamayan, halk sağlığını tehdit eden ürünlerin üretim ve satışına izin verilmemeli.
-İthale ihtiyaç olmayacak şekilde zirai ürünlerin ekim-dikimi, rekabet imkanı olacak şekilde planlanmalı, stokçuluğun önüne geçilmeli.
-Hayvancılık özendirilmeli, ihtiyacı karşılayacak şekilde beslenmeye imkan verilmeli, tekelciliğin önüne geçilmeli…

*** 24/07/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.




19 Temmuz 2018 Perşembe

Zamana Riayetin Neresindeyiz?

Yaz dönemi üç günlük mahalli bir kurstayım. Kursu veren, kursun yeri, kursun tarihi, kursun başlangıç ve bitiş saati belli. Kurs merkezi olarak ulaşımı kolay bir yer seçilebilirdi ama seçilmemiş.

Kursa başladık, tanışma faslından sonra kurs veren kişi, zamana riayet konusunda hassasiyetini belirtti: Ne zaman başlayacağımızı, teneffüse ne vakit çıkılacağını, teneffüsün süresini, öğle arasını ve bitiş saatini üstüne basa basa söyledi.

Hocamız, "Bu kursu almak için yüzlerce kişi müracaat etti. Maalesef herkes alınamadı. Siz şu 28 kişi meslektaşlarınıza göre şanslısınız..."dedi konuşmasının başında. Bu sözünü sunum esnasında birkaç defa daha söyledi. Kursa 1,5 saat geç intikal eden bir kursiyer, "Bu kursa seçilen bizlerden hangimiz bu kursu almaya layık kişileriz..." dedi konuşma arasında. Kursiyer meslektaşın konuşmasını da diğerleri gibi can kulağıyla dinledim. Avukat gibi konuşuyordu. Hem konuşması, hem giyim ve kuşamı dürüstlük abidesi gibi geldi bana. 

İlk gün geç gelmişti kursiyerimiz. Olabilir. Çünkü ilk gün alışık olmadığı bir yere zamanında ulaşması mümkün olmayabilir. İlk günü bu şekilde bitirdik.

Ertesi gün kurs başlamadan 5 dakika önce kurs salonuna girdim. Benden başka bir iki kişi vardı. Az sonra kurs hocamız geldi. Salonda kursiyerlerin çoğu olmayınca hocamız uzun bir hikaye anlattı. Niyeti herkesin gelmesini beklemek, yani bizi oyalamak. Yarım saat sürdü hikaye. Bu arada kursiyerlerimiz birer ikişer damladı. Bir saat gecikmeyle en son gelen kim olabilir? Dün "Hangimiz hak ederek bu kursa geldik" diyenden başkası değildi. 

Bu arkadaş gibi bazıları, gideceği yere en son ve gecikmeli gitmeye alışmış olabilir. Bu huyu değiştirmek zor. Zaten niçin geciktin veya gecikmeyelim desen sana bin bir mazeret öne sürer. Mazeretlerinin arkasındaki aymazlıktır aslında. İnsanları ikna ettim, kandırdım sanırlar bu halleriyle. Neyse geciksin gecikmeye. Konuşurken niçin dürüstlük abidesi gibi konuşur? Kursu almaya ehil olmadığını söylerken tüm herkesi niçin işin içine katma gereği duyuyor, anlayabilmiş değilim. 

Yarın kursumuzun son günü. Dört gözle kursa kaçta geleceğini bekleyeceğim. Kendisinden sonra gelen olacak mı? Umarım zamanında gelir de beni mahcup eder.