İslam dünyasında genel kabul görmüş
görüşe göre "İman edip salih amel işleyenlerin cennete gireceği,
inanmayanların cennete giremeyeceği" yönünde. Hatta Ebu Hureyre'den bir
rivayete göre "la ilahe illallah diyen cennete girecektir". Yahudi ve
Hristiyanların "la ilahe illallah" deseler de Hz Muhammed'in
peygamberliğini kabul etmedikleri için cennete giremeyecekleri işlenir. Yine
şirk koşanların ve münafıkların da cennete giremeyeceği anlatılır. Bu durumda
cennete girecekler sadece Müslümanlar kalıyor.
Yine zaman zaman birileri
"Efendim, falan kimse inanmıyor ama insanlığın faydasına bir icat ortaya
koymuş", "Falan kimse inanmıyor ama işini düzgün yapıyor".
"Bunlar cennete giremez mi?" sorularını sorar. Bu sorulara
"Cennete girmenin ilk şartı imandır. İman olmadan olmaz. Zaten bu kişiler
yaptıkları icatla, karşılığını dünyada iken almışlar, para ve şöhret yönünden
ihya olmuşlardır. Ayrıca cennete giremeyecekler". "İman etmediği
halde iyi, ahlaklı olanlar, işini düzgün yapanlar ve güvenilir olanlar Allah'ın
rızasını gözetmedikleri için cennete girmeleri mümkün değil" şeklinde
cevaplar verilir.
İslam dünyasında genel kabul bu
yönde ise de kimin cennetlik kimin cehennemlik olacağını ancak Allah bilir.
Çünkü yarattığı varlığın içini, dışını, ne yaptığını en iyi bilen odur.
İslam dünyasında kabul görmüş görüşü
kabullenmekle beraber bu konuda kafamın karışık olduğunu söyleyebilirim. Neden
karışık? Bu konuda kafa yormaya çalışacağım.
Peygamberimizden gelen bir rivayette
"Her çocuk bir fıtrat üzere doğar. Daha sonra annesi, babası ve çevresi o
çocuğu Yahudi, Hristiyan, Mecusi vs. yapar" denir. Bu hadisten benim
anladığım, coğrafya nasıl kader ise o coğrafyada yaşayan insanlar da inceleme
ve araştırma hariç, isteyerek veya istemeyerek coğrafyanın inancını benimser. Bunda
ebeveynin ve toplumun etkisi büyüktür. Bundan hareketle anne ve babamız ve
içinde büyüdüğümüz toplum, Müslüman olduğu için Müslümanız. Müslümanlığı bizim
büyüklerden gördüğümüz ve öğrendiğimiz gibi büyüklerimiz de büyüklerinden bu
Müslümanlığı almışlardır. Yani hiçbirinin inancı bir araştırma mahsulü değil.
Bu coğrafya insanı Müslümanlıktan önce Hristiyanlık, Yahudilik veya Şintoizm
gibi bir başka dinle muhatap olsaydı, belki bugün hepimiz olmasa da çoğumuz, bu
dinlerden birini benimseyip bu din üzere yaşayacak, bu dini hak din olarak
görecektik. Kısaca bu topraklarda Budizm veya Hinduizm yaygın olsaydı, bugün
çoğumuz Budist veya Hindu olacaktık. Bu durumda bugünkü Müslümanlık
anlayışımıza göre bizler cennete giremeyecektik.
Gerçekten cennete sadece Müslümanlar
mı girecek? Kimin girip giremeyeceğini Allah bilse de geldiğim nokta itibariyle
Müslüman olarak yaptıklarımıza veya yapamadıklarımıza bakınca cennete girmek bu
kadar kolay olmasa gerek diye düşünüyorum. Ayetlerde sadece iman değil, aynı zamanda
salih amel de cennete girmenin şartlarından olduğuna ve salih amelin içerisine her
türlü iyilik ve güzel hasletler girdiğine göre bu durumda cennet hak edilebilir.
Yani iman işin teorisi ise salih amel bu imanın pratiğidir. Pratik olmadan cennete
girmek zor diye düşünüyorum. Çünkü içimizdeki iman, dışımıza salih amel olarak yansıması
gerekir.
Burada antrparantez salih amel hakkında
kısaca bilgi vermek istiyorum. “Sâlih kavramı hadislerde
de “iyi, hayırlı, erdemli, doğru, din ve dünya için faydalı, helâl, huzur
verici” gibi anlamlarda sıkça geçmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'de olduğu gibi
hadislerde de en çok “din ve dünya için faydalı iş” manasında sâlih amel
şeklinde geçmektedir.”
Bu
durumda salih amel “din ve dünya için faydalı iş” olduğuna göre iman sahibi müminlerin
salih ameli varsa cennete girer. Ya yoksa? İşin püf noktası da burası. Bugün Müslümanların
ne kadarı salih amel sınavını geçer? Din ve dünya için ne kadar yararlı işimiz var?
İşimizi ne kadar düzgün yapıyoruz? İnsanlığın faydasına olacak ne üretim ve icadımız
var? Bu sorulara cevabımızın çok olumlu olmayacağı hepimizin malumu.
Çok fazla örneğe gerek yok. Depremle imtihanımız nasıl? Bir depremde binlerce ev yıkılıyor ve bu yıkıntılar altında binlerce insanı öldürüyorsak, bu durum her depremde böyle ise ve hepimiz bu binaların niçin yıkıldığını, neyi eksik yaptığımızı biliyorsa, bu durumda işimizi düzgün yapmadığımız ortaya çıkıyor. Binlerce insanın katili olarak nasıl cennet hayali kuruyoruz, inanın anlayabilmiş değilim. Dinini ve inancını beğenmediğimiz, bundan dolayı cennete giremeyecekler dediğimiz kişiler evlerini ve barklarını düzgünce yapıyorsa, depremde evleri yıkılmıyorsa, bunların bu yaptıkları salih amele girmez mi? Bunlar bize göre cenneti daha hak etmiyor mu? Normal şartlarda bu durum tersi olması gerekmiyor mu? Yani biz Müslümanlar işimizi düzgün, onlar ise yamuk yapmalıydı. Çünkü inancımız bunu emreder. Nedense benim inancımın emrettiğini, benim inancıma inanmayan yerine getiriyor. Biz ise işimizi düzgün yapmadan cennet hayali kuruyoruz. Bu işte bir terslik yok mu? Allah’ü a’lem ama sanki çok bekleriz gibi. Çünkü cennet bu kadar ucuz olmasa gerek.
Yorumlar
Yorum Gönder