Ana içeriğe atla

Hutbe Konuları Üzerine (1)

Hutbelerin içeriği üzerine birkaç yazı kaleme aldım. Nasıl olması ve ne tür konulara yer verilmesine dair öneriler sundum. Maalesef bir gelişme olmadı. Konular birbirinin tekrarından öteye geçmedi. Gördüğüm kadarıyla aynı konu birkaç ayda bir ısıtılıp ısıtılıp önümüze konuyor. Gören de İslam dininde konu sıkıntısı var sanır.

Bu durum sadece bende mi var? Keşke böyle olsa, en azından sorun bende der, işime bakardım. Kimi dinlesem maalesef hutbe sorununa değiniyor. Cumaya gidesim gelmiyor diyor. Sırf hutbeyi dinlememek için hutbe sonrası cuma namazına gelenler bile oluyor. Hutbeyi dinleyenler de dinler gibi görünüyor ya da uykuya dalıyor. Bu arada belki konular hoşuna gidip can kulağıyla dinleyenler de olabilir. Ama böyleleri denk gelmedi bana. 

Hutbe konuları nasıl belirleniyor? Diyanet'in elinde bir ajandası olduğunu sanmıyorum. Bugüne değin aklımda kaldığı kadarıyla kandiller, iman, namaz, oruç, şehit, zaferler, cami ve din görevlileri, içki, kumar, sünnetin vazgeçilmezliği, bazı ahlaki konular, salih amel, terör, kul hakkı, yılbaşı kutlaması, üç aylar, evlilik, aile, sabır vb. konulardan öteye gitmiyor. Çoğunlukla belirli gün ve haftaları takip ediyor. Arada bir Kur'an'a ve dini değerlere saldırı olursa, bu konulara yer veriliyor.

Bu konular gereksiz ve önemsiz demek istemiyorum. Elbette önemlidir. Ama aynı şeyleri belirli periyotlarla tekrarlamak kabak tadı veriyor. İnsan yeni ve farklı şey duymak istiyor.

İşin garibi çoğu zaman anlatılan şeyleri yerine getirmeyenler camide yoklar. Yani sözlerin muhatabı dışarıda. Vatandaş namaz kılmaya gelmiş, namazın öneminden bahsediliyor. Kur’an’ı yakan yurt dışında. Bu konu ele alınıyor. İçki konu ediniliyor ama içenler dışarıda. Buna dair örnekleri çoğaltabilirim. Bu kadarı kâfi.

Merak ettiğim niçin camiye gelenlere dair bir şey söylenmez? Sözler niçin sözümüz meclisten içeri denmez? Bu durum bal yiyen, yemeyi seven birine balın faziletlerinden bahsetmeye benzer.

Anlatmak istediğim hutbelerde sadra şifa olmalı, belirlenen konular ihtiyacı giderecek nokta atışı olmalı, bir konuda Müslümanca duruşun ne şekil olduğu, bu konuda nasıl tavır takınılması gerektiğine dair yol gösterici ve ufuk açıcı olmalı. Müslümanlar yeni hutbeyi dört gözle beklemeli ve okunan hutbeyi can kulağıyla dinlemeli.

Gördüğüm kadarıyla Diyanet hutbe konularını dert edinmiyor. Bu haftayı da hangi konuyla bitirir, yoluma devam ederim diye düşünüyor olmalı. Millet uyuyormuş, hutbeler doyurucu olmuyormuş, hangi tür konulara değinerek milleti camiye çekerim diye bir düşüncesi yok. Ne şiş yansın ne de kebap türünden uyumaya ve uyutmaya devam ediyor.

Bence vakit geçirmeden Diyanet tıpkı öğretmenler hangi konuyu, kaç saatte ne zaman, hangi metotla ve hangi araçla anlatacağına dair o öğretim yılına ait ellerinde bir yıllık plan yapıyorlarsa, Diyanet de ocak ayından aralık ayı çıkıncaya kadar yıllık hutbe konusu seçmeli. Seçerken tekrardan kaçınılmalı. Yurt içinde ve dışında Müslümanların ilgilendiren bir mevzu olmadığı müddetçe belirlenen konuları haftası geldiği zaman ele almalı.

Hutbe konuları nasıl seçilmeli konusunu diğer yazımda ele alacağım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde