Ana içeriğe atla

Gıpta Edilesi Biri

"Bazı insanlar vardır. Güzel insanlardır. Aynı kategorideki meslek mensuplarının alayının kişilik erdemlerini (dürüstlük, cesaret, hak ve hukuka riayet, güvenirlilik) bir araya getirsen, o bir kişinin saçının teli bile etmezler. Lakin, o bir kişi eften püften bahanelerle daire dışına itelenir. Çünkü ekseriyet, onun ağırlığını kaldıracak direnç ve mukavemette olmadığı için her daim o kişinin altında ezilmeye mahkumdurlar... 

İşin hazin yanı, sözde imanı/erdemi elden bırakmayan tayfalar, bu durumdan rahatsızlık bile duymazlar...

Ben derim ki, sakın ola bu nitelik ve omurgayla bir cennet hayali kurmayın...

Bir şeye aday olabilmek için, önce insan olmak gerek... 

"Hiçbir şey" olmayanların, bir şeyi umut etme hakları yoktur."

Alıntı yaptığım bu yazı Zafer Özer Hocamın bir paylaşımı. Belli ki bir kişiyi gözeterek yazmış bunu. Kimi kastetti bilmiyorum ama bu kişiyi doğrusu gıpta ettim. Çünkü birçok erdemi kısacık paylaşımına sığdırmış:

"güzel insanlar" demiş. Kim böyle olmak istemez: İnsan olmak ve güzel olmak.

"Aynı kategorideki meslek mensuplarının tüm erdemleri toplamının o kişinin saçının teli etmemesi" derken mücadeleci birini kastediyor. 

"O kişinin eften püften bahanelerle daire dışına itilmesi dolayısıyla aynı meslek mensuplarının onun ağırlığını kaldıracak güçte olmadığından o kişinin altında ezilecek olması" demiş. Yalnız hangi meslek mensupları ise ezileceklerini sanmıyorum. Çünkü ezilmek bir utanma duygusudur. Bu duygu ise iyi gün dostu, güce boyun eğen ve güçten beslenen bazı meslek gruplarında görülmez. Onlara göre o kişinin daire dışına çıkarılması had bildirme olarak görülür ve bundan büyük memnuniyet duyarlar.

"Sözde iman ve erdemi elinde bulunduran bu tayfalar, rahatsızlık bile duymazlar" demiş. Sanırım iman ve erdemi kendi tekellerinde görenleri kastediyor. Kastedilen bu kesim ise bunların kahir ekseriyeti gerçekten rahatsızlık duymazlar. Bir üst paragrafta bahsettiğim gibi oh bile derler.

"Bu nitelik ve omurgayla cennet hayali kurmayın" demiş. Sözde iman ve erdem ile cennete girilemeyeceğine dikkat çekiyor. Mübarek, şu üç günlük dünyada bırak, bu hayallerle yaşamaya devam etsinler.

"Bir şeye aday olabilmek için önce insan olması gerek” demiş. Bir zamanlar önce Müslüman olmak denirdi. Müslümandan insana dönülmüşse, Müslümanların iyi sınav vermediği izlenimi edindim. Ki bence de önce insan olmalı. Çünkü insan olmak her şeyden önce gelir. İnsan olamayan Müslüman bile olamaz. Olsa da ona göre olur.

"Hiçbir şey olamayanların bir şeyi umut etme hakları yoktur." demiş. Sözde iman ve erdem diyen o meslek gruplarını, bu cümlesiyle hiçbir şey bile olamadıklarına işaret ediyor. İşin en acı tarafı da burası.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde