Ana içeriğe atla

Mahalle Baskısının Sonuçları

Şeklen benzese de düşünce ve fikir bakımından insanlar farklı farklıdır. Aynı evde büyüyen, aynı iklimde büyümüş kardeşler bile farklı farklı fikirlerde olabiliyor.

Evde veya sokakta saygı duyulduğu takdirde farklı fikirde olmada bir sakınca yok. Hatta bu farklılık zenginliktir.

Bu durum din, siyaset, yaşantı vb. her alanda böyle olmalıdır. Ki Allah da insana doğru yolu göstermesine rağmen inanıp inanmama da insanları hür bırakmıştır. Her şeyin yaratıcısı ve maliki olmasına rağmen Allah bu hürriyeti insana bahşetmişse bize de o kimselerin fikrine, zikrine saygı duymak düşer.

Teri böyle derken fiiliyat böyle demiyor. Farklı fikirlere tahammülümüz yok. Herkesin kendince bir nedeni olsa da kendi fikrine güvenmeyen farklı fikirlere karşı çıkar düşüncesini taşıyorum. 

Birbirine zıt düşünce sahiplerinin birbirlerinin fikirlerine karşı çıkmasından geçtim. Zira bunlar birbirlerini dinlemez. Birbirlerine karşı önyargılı olarak yaşamaya devam ederler. 

Burada aynı mahallede yaşayanların farklı fikre tahammülsüzlüğüne işaret etmek istiyorum. Çünkü bunu sonuçları itibariyle çok tehlikeli buluyorum. Ülkemizde maalesef son yıllarda bu durum çok arttı.

Kardeşlerin bile farklı fikirlerde olabileceğini kabul ediyoruz. Nedense mahallelerde farklı fikirleri yaşatmıyoruz. Ya ötekileştiriyoruz ya da linçe maruz bırakıyoruz. Halbuki böyle yapılacağına, iletişimi kesmeden fikir alışverişine devam edilse, rahatça görüşler açıklanabilse, sonunda fikirlerine şu şu nedenlerle katılmıyorum dense, bu farklılık bir zenginlik olur, farklı fikirlere hoşgörü gösterildiği için farklı fikirdekiler aynı mahallede rahatça yaşamaya devam eder.

Maalesef böyle olmuyor. Dışlama yoluna gidiyoruz ya da linçe tabi tutuyoruz. Bunun sonucunda tahammül edilmeyen aykırı fikir sahibi mahallesini terk ediyor. Başka yerlere hicret ediyor.

Mahalleyi terk edince de peşi bırakılmıyor. Arkasından konuşulmaya, hakkında ileri geri konuşulmaya devam ediliyor.

Mahalleden kovulan bu kişiler de eski düşüncelerini masaya yatırıp terk etme yoluna gidiyor. Bu durum özellikle farklı dini anlayış sahiplerinde kendini gösteriyor.

Bu dışlama ve ötekileştirme böyle devam ederse bu psikoloji ile yaşayan bu kişilerden bazıları Müslüman dairesinden çıkıp deist, agnostik, teist olabiliyor. Tehlike dediğim nokta da burası. Hiçbirimizin bundan hoşnut olması söz konusu olamaz. O yüzden insanları dışlayarak ne tür sonuçlar doğurabileceğimizi iyi hesaba katmak lazım. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde