Ana içeriğe atla

Uyutanlar ve Kafa Karıştıranlar

Uyutanlar ve Kafa Karıştıranlar

Uyutanlar

Ninni, çocuklar uyusun diye büyükler tarafından söylenir. Bu şekil alışan çocuk uyumadan önce hep ninni bekler. Çünkü ninniyi çok sever. Ninninin ardından çocuk mışıl mışıl derin bir uykuya dalar. Bu yönüyle ninni olmalıdır ve güzel bir şeydir. 

Din, insanı iyiye ve güzele yöneltmek suretiyle dünya ve ahiret hayatında mutlu etmeyi amaçlamakta ise de dinin gerçekliğinden ziyade akıl, mantık, din ve hayatın gerçeklerine aykırı olacak şekilde dinin gizeminden bahsetmek de uyku görevi görür. Bu tür hikayeleri kendinden bir şeyler katarak kendi üslubuyla dinleyicilerine aktaran kişiler de sevilir ve dinlenir. Çünkü kendilerini uyutacak birilerini bulmuşlardır. Bu tür uyutma görevini yapanların çoğu bu yönleri dolayısıyla şöhret bulur, taltif görür ve el üstünde tutulur. Çünkü kalabalıkları uyutmak ve uyuşturmak kolay değildir.

Dinin gizemi deyip de geçip gitmeyelim. Din konusunda otorite olan, sevilip sayılan, el üstünde tutulan, söylediği ve yaptığında hep hikmet aranan kişiler, ayakları yere basan bir din yerine dinin gizemini silah olarak kullanırlar. En büyük malzemeleri budur. Menkıbe üzerine hayatlarını kurarlar. Müritler arasında bu tiplerin sırları kulaktan kulağa fısıldanır. Geriye tek şey kaldı. Müritlerin şeyhlerini uçurması. O uçacak ki arkasına takıp kendilerini de uçursun.

Anlatılan fıkra ve hikayelerde mantık arayıp sorgulayanlar nedense dini menkıbe ve gizemler üzerine bir şey söylemezler. Çünkü anlatılan her dini menkıbe gerçek kabul edilir. Bu tür menkıbe ve gizeme kendini kaptıranlar, akıl ve mantığına yatmadığı için eleştirenleri itikatsızlık veya itikat eksikliği olarak görürler. Çünkü kendileri gibi şeksiz şüphesiz teslim olmamışlardır.

Kafa Karıştıranlar

Uyutanların yanında az olsa da uyuyanları uyandırmaya çalışanlar var. Bunlar gizeme ve menkıbeye karşılar. Toplumun yerleşik din anlayışından farklı şeyler söylerler, geçmişten beri şöhret bulmuş bazı yorum ve anlayışları eleştirerek yeni bir bakış açısı ve anlayış getirmeye çalışırlar. Yani ezberleri bozarlar.

Dini anlayışa yeni yorum getirenler ses getirir. Birileri kulak kabartır. Toplumda karşılık bulmaya başlayınca, ezberlerinin bozulmasını istemeyen, gizemden ve mevcudu yürütmekten beslenenler seslerini yükseltir. Arkalarında kendilerini destekleyen yüz binler olunca sesleri baskın çıkar. Her sesi gür çıkan cılız sesi bastırır misali, arkasında bir güç olmadan ses verenlerin bir şekil sesi kesilir. Çünkü gizemcilere göre bu ezber bozanlar bozguncudur. Din bunlardan dolayı tahrifata uğruyor. Bunların başı pardon sesi hemen kesilmeli ki kendi düzenleri ve büyük çoğunluğun dini zarar görmesin. Kendilerine göre gerçek dini de kendileri temsil ettiklerine göre hemen bir linç kampanyası başlatarak ezber bozan veya bozmaya çalışanı anasından doğduğuna pişman ederler. Çünkü onlara göre bunlar müsteşriktir, müsteşriklerin yerli versiyonudur, zındıktır, mürtettir. Yeniden İslam’a girmek için tövbe etmeleri gerekir. Tövbe de yeterli gelmez. Çünkü aynı zamanda özür dilemelidirler. Bu yeterli mi? Çoğu zaman bu da yeterli görülmez. Çünkü bu sefer de korkusundan böyle yaptı denir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde