11 Şubat 2023 Cumartesi

Sağlam Zemin+Sağlam Bina= Sağlam Vücut

Eski yerleşim yerlerine bakılırsa, ecdadımızın dağ yamaçlarını mesken edindiklerini görürüz. Buraları mesken edinirken, ellerinde bugünkü teknolojik imkanlar yoktu, fay hatlarının nerelerden geçtiğini bilecek bir bilgiye sahip değillerdi.

Ecdadımız bizim kadar bilgiye sahip olmasa da hayatı yaşayarak öğrenmişler, bir oradan bir buraya göçebe hayatı yaşarlarken doğanın her türlü zorluk ve kolaylığını görmüşler ve büyük tecrübeler edinmişlerdi.

Yerleşik hayata geçerken nereleri mesken edinirsek, doğa şartlarına uygun yaşar ve hayatta kalırız hesabı yapmışlar. Öyle zannediyorum, dağ yamaçlarını yurt edinirken sırtlarını dağa vererek herhangi bir düşman saldırısına karşı arkayı güvene almışlar. Heyelan ve toprak kayması yaşamayalım, soğuk ve rüzgarı kessin diye düşünmüş olmalılar.

Fay hatlarının haritası ellerinde olmasa da göçebe veya yerleşik hayatta iken depremi bilfiil yaşamışlar, dağ yamaçlarının depremden en az etkilenen ve en sağlam yer olduğuna kanaat getirmiş olmalılar ki ülkenin neresine giderseniz, bir dağın sırtında bir yerleşim yeri görürseniz, bilin ki o yerleşim yerleri en eski yerleşim yerleridir. Öyle ya insan ayağını sağlam yere basmalı.

Yine arkasında dağ, yamaç olmayan bir yerleşim yeri görürseniz, bilin ki buralar yakın zamana ait yerleşim yerleridir.

Ecdadın düz ovayı mesken edinmemesinde, buraları ekim ve dikime ayırmış olmalarının da payı büyük. Çünkü bunun için düz araziye ihtiyaçları vardı. Arkalarındaki dağ güvenliklerini sağlayacak, önlerindeki ovadan da rızıklarını temin edeceklerdi. Belki de yumuşak zemine yapılan evler sağlam olmaz diye ovaya evler yapmamışlardı.

Biz ne yaptık? Maalesef ataların bu tecrübe mirasını günümüze taşıyamadık. Dağ yamaçlarını bırakarak düz ve yumuşak zeminlere evler yaptık. Ekilebilir ve dikilebilir arazileri ve düz yerleri imara açtık. Tek katlı evlerden yüksek katlı binalara geçtik. Üstelik tüm bunları yaparken fayların nereden geçtiğini bilmemize rağmen biz bunu yaptık. Yaparken adam gibi zemin etüdü bile yapmadık. Bina yapacak yer kalmamış gibi dereleri, gölleri ıslah ederek buraları imara açtık.

Tüm bu yaptıklarımızla, aslında hayatı kendimize zindan ettiğimizi ve kendi sonumuzu hazırladığımızı düşünemedik. Üç beş kuruş imar rantı uğruna malımızı, mülkümüzü, canımızı ve geleceğimizi yok ettik. Güya biz atalarımıza göre daha bilgiliyiz. Üzerine teknolojik imkanlara sahibiz. Atalarımız yaşamak için işin kolaycılığına kaçmamışlar, tabiat şartlarına uygun hareket etmişler, bizim gibi intihara, seri cinayetlere yelken açacak bir maceraya kalkışmamışlar.

Keşke atalarımızın hiçbir şeylerini almasak da sadece tecrübelerini almış olsaydık, ne güzel olurdu. En azından bizi enkaz altında inim inim inleten depremlerle inlemezdik. Kan ve gözyaşı dökmezdik. Kendi ellerimizle yapıp ettiklerimizden dolayı kendi sonumuzu hazırlamazdık.

Heyhat ki heyhat. Ne canımız kaldı ne huzurumuz ne ekilebilir arazi bıraktık ne de dikilebilir. Her yeri imara açtık. Durmadan her depremde kurban vermeye devam ediyoruz. Halihazırda ecdadın tecrübesinden daha fazla tecrübe kazandık. Bizim tecrübemiz hep acı ve acıklı hikayeyle bitmesine rağmen yine de ders aldığımız maalesef yok. Hasılı yaşarken ölmüşüz de ağlayanımız yok.

Bari bundan sonrası hayatımız için parolamız, sağlam zemin+sağlam bina=sağlam vücut olsun. İnsanı yaşatalım ki devlet yaşasın. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder