Ana içeriğe atla

En Tehlikeli İki Tip

Türkiye'de iki tip var. Arada kalmış diğerlerinin esamisi okunmaz. Zira onların irapta mahalli yoktur. 

Bu iki tip büyük kalabalıkları temsil eder.

İkisi de birbirine çok düşman. 

İkisi de birbirinden beslenir. 

Depremde bile bir araya gelmezler. Çünkü bu varlıklarını inkar anlamına gelir. 

Bakmayın kıblelerinin aynı olduğuna. 

Aynı kazana atsan kaynamazlar. 

Her iki grup da olgudan ziyade algılarla yaşarlar. 

Birbirlerinin açığını ararlar. 

Kavgalarında gerçeğin ortaya çıkarılması amacı yoktur. Birbirlerine karşı körler ve sağırlara oynarlar. 

Ne kadar hırpalar, üste çıkarsam kar mantığı güdülür. 

Her iki taraf da iyi bir laf bezirganıdır. Tüm dertleri kendi kitlelerini konsolide etmektir. 

Mücadelelerinde başarı için tek prensipleri var: Bu uğurda her şey mubahtır. 

Her ikisi de sureti haktan görünür. Niyetleri musluğun başını tutmuşlarsa, musluğu terk etmemek. Musluğun başında değilse, musluğun başına geçmek için fırsat kollamaktır. 

Bir omurgaları, bir duruşları yoktur. Kazanmak için bu uğurda kendileri hariç her şeyi gerekirse harcarlar. Bunun için dün savunduklarını pekala terk edebilirler. Çünkü araziye uyum sağlamada mahirdirler. Her kaba girerler. Dinleri, imanları, hayat felsefeleri kazanma uğruna kuruludur. Bu yönleriyle çok pragmatiktirler.

 Tekellerine aldıkları değerlerin arkasına sığınarak kendilerinde bir cacığın olduğunu göz boyama yoluyla göstermeye çalışırlar. 

Kendilerinden zırnık koklatmazlar, kamu malını bir ağa edasıyla peşkeş çekerler. 

Asla eleştiriye gelmezler. Eleştiri yapanı düşman bellerler. Ağızlarını bozarlar. Çünkü bir kendileri var mükemmel. Sütten çıkmış ak kaşıktırlar. Başkasının eleştirmesi ne haddine.

Tüm bu başarı hikayesinde yani kavgada acaba biz de hata yapıyor muyuz sorgulaması yoktur. Olamaz da zaten. Çünkü kavgada ve savaşta akıl kullanılmaz.

Her iki tarafta da görünmeyen tevazu görünümlü kibir vardır. Musluğun başında olan tepeden bakar. Aşağıda olan da bir gün ben de oradan bakacağım der.

İki tip de kendilerini kurtarıcı olarak lanse eder. Ülkenin kurtuluşu bu iki tipten kurtulmaktır. Çünkü en tehlikeli iki tiptir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde