12 Şubat 2023 Pazar

Can Pazarındakiler İçini Döksün

Depremler kıyametin küçük bir provasıdır. Küçük bir prova olsa da can pazarı yaşanır o an. Günlerce, aylarca devam eder bu can pazarı. 

Depremle birlikte o düzenli hayat tersine döner. Hayaller biter. Bir yaşam mücadelesi başlar. Bu mücadele, ayakta kalma ve hayata tutunma mücadelesidir.

Kimi göçük altında kalıp ölmüştür kimi kendi imkanlarıyla çıkmıştır kimi üst katlarda kurtarılmayı beklemiştir kimini de bir yardım eli kurtarmıştır. 

Kurtulanın üzerinde, yeterince elbisesi yoktur, ayağında çorabı ve ayakkabısı yoktur. Kar, buz demeden rastgele basar. Ne yaptığını biliyor mu zira. Çünkü can havliyle dışarı atmıştır kendini.

Kurtulan iki hali birlikte yaşar. Kurtuldum, yaşıyorum der. Ama yakınları enkaz altında. Koşup kurtarmaya gitse de acizliği çıkar ortaya. Çünkü elinde malzeme yok. Olsa da nereden girmesi gerektiğini bilecek bir tecrübesi yok. 

Bir o yana bir bu yana bir şeyler yapabilme çabası içerisinde koşar durur. Canhıraş avazı çıktığı kadar bağırır. İster ki bir yardım eli uzansın. Ama yardım istediği herkes can derdine düşmüş. Çünkü dertleri ortak, hepsi dertli. Üstelik bu dert bugünden yarına geçecek bir dert değil.

Yardımı gören sevinir, dünyalar onun olur. İmdada koşanlara içten teşekkürü bir borç bilir. 

Başını sokacak bir yer bulan, bir sıcak yemek boğazından geçenin yüzü güler. 

Beklediği yardımı görmeyen o acıyla konuşur. Konuşması lazım. Eksikliği söyler, imdat çığlığı atar, eleştirir. Burada kimse yok der. Yardım görmüyoruz der. Devlet nerede, asker nerede, AFAD nerede, yardım kuruluşları nerede, organize yok, bir baş tutan yok der. Böyle konuşana "nankör demenin, işte devlet burada, asker burada, işte bize yardım geldi, orta yerde gecikme yok, ulaşılamayan yer yok, her şey var" demenin bir anlamı yok. Bırakın acılı kişi konuşsun. Zira ateş düştüğü yeri yakar. Acılı insan konuşur. Ağzına geleni söyler. Çünkü depremzededir ve mağdurdur. Mağdur konuştukça rahatlar, bu şekilde içini döker. Bunları konuşmayın diye susturmak, yalan söylüyorsunuz diyerek bastırmak doğru değildir. Çünkü her biri yaşadığını kendi bilir. Her birinin ayrı ayrı hikayeleri vardır.

Bu durumda bize düşen, aksayan yönleri gidermeye çalışmak, o bölgedeki insan gücünü ve imkanları yönlendirmeye çalışmaktır.

Bunun yanında, kurtarılıp devleti ve yardım kuruluşlarını yanında gören de bu gördüğünü rahat bir şekilde anlatsın. Devlet burada, asker burada, AFAD burada, yardım kuruluşları burada desin. Paylaşım yapabilirse yapabilsin.

Yardım yok, kurtaran yok diyen de depremzede; yardım var, kurtaran var diyen de depremzede. Bu iki görüşün biri doğru, diğeri yanlış mı? Hayır. Her ikisinin dediği de doğru. Çünkü herkes ne yaşadığını ne gördüğünü ne görmediğini söylüyor. Bu da normaldir. Çünkü her depremzedenin başında aynı anda herkes ve her şey var değildir, yok da değildir.

Sözüm, depremzedenin serzeniş ve sitayişine değil. Sözüm, büyük bir afetin getirdiği gerçekleri tersyüz etmek için olgulardan ziyade algı oluşturmaya çalışanlaradır. Bunu da tuzu kuru olanlar, tarafgirlik adına güya bir kesimi savunma veya bir kesimin aleyhinde kullanmak için yapıyor.  Tek kelimeyle ayıp ediyorlar. Unutmayalım ki deprem bölgesi gül bahçesi değil. Yaşanan ve yaşanmakta olan bu can pazarında her türlü olumsuzluk olur. Depremzedenin hakkal yakin yaşadığı kendilerine yeter de artar bile. Acılarına saygı gösterelim. Onları ve haletiruhiyelerini anlamaya çalışalım. Eksiklikleri söyleyenleri düşman bellemeyelim. Sorumluları göreve çağıralım, şöyle yapın diyelim. Yaşadığımız bu acı bizi birleştirsin. Tarafgirlik kavgamızı acılar hafifledikten sonra yapalım. Bir daha böyle afetlerde gördük ve bilindik sahnelerin olmaması için sorumlulara sorumluluğunu hatırlatalım.

Kısaca tuzu kuru olanlar, canı yanmayanlara sükûnet diyorum, aklıselim olalım diyorum. Konuşurken, överken ve eleştirirken makul olalım, seviyemizi koruyalım diyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder